ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, bir engel atlama yarışındaymış gibi bölgeyi gezdi. Gözlerini, son hedef olan İran’la yüzleşmeye dikmiş bir şekilde önündeki artan engelleri aşmaya çalıştı. Aşması gereken engeller arasında Kürtler, Türkler, Suriyeliler, hükümetler ve gruplar, İsrailliler, Iraklılar, Suudi Arabistanlılar ve Katarlılar vardı. Ama listeyi tamamlamadan önce bölgeden ayrıldı. ABD’nin Ortadoğu bölgesine yönelik politikasının temel taşını oluşturan İran’ı kuşatma politikasını; İran’ı Suriye’den çıkarmadan, Irak’ta nüfuzunu azaltmadan, Lübnan’da kendisine meydan okumadan, kendisine baskı yapmak için İsrail hava gücünü kullanmadan, Türkiye’nin İran’a açılmasını engellemeden, Katar’ın İran’la işbirliği yapmasını engellemeden, İran’ın petrolünün yokluğunda dünyanın ihtiyacını karşılamak için Suudi Arabistan’ı petrol üretimini arttırmaya ikna etmeden gerçekleştirmesi mümkün müdür? Kısacası Pompeo’nun görevleri bunlardı. Doğrusunu söylemek gerekirse çelişkilere, itirazlara ve Beyaz Saray’daki başkanının sık sık kararlarını değiştirmesine rağmen iyi de iş çıkardı ve çok zor şartlar altında büyük bir projeyi tamamlamayı başardı. Tahran rejiminin öfkesinin asıl nedeni de budur. Pompeo’nun gelecek ayın ortalarında Polonya’da düzenlenmesi çağrısında bulunduğu büyük konferans ise öfkesini daha çok kabartmaktadır. Bu konferansın amacı; İran’a karşı büyük bir uluslararası koalisyon kurmak, 70’den fazla hükümetin katılımı ile kendisine baskıyı arttırmaktır. Yaptırımların tekrar hayata geçirilmesinde neredeyse bütün ortakları Washington’a katılmayı reddettikleri için İran hükümeti, ABD’nin çabalarının sonuçsuz kalacağından ve başarısızlığa uğrayacağından emindi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Washington’un İran’a karşı politikalarında yalnız bırakıldığını ve dışlandığını zannetmişti. Avrupalı hükümetler de son 2 aydır yaşanan gelişmeler nedeniyle zor durumdadır. Bu gelişmelerden bazıları; 2 muhalifi hedef alan İran operasyonları hakkında daha fazla ayrıntının ortaya çıkması ve Fransa’da İran muhalefetine karşı İran istihbaratının düzenleme hazırlığında olduğu saldırı planının çökertilmesidir. Bu saldırı başarılı olsaydı büyük bir katliama neden olabilirdi. Avrupalıların ne İran rejimi ile uzlaşmaya çalışması ne de İran ile imzalanan nükleer anlaşmayı uygulamaya devam etmek için ileri sürdükleri gerekçeler başarılı olmuştur. Tahran’daki rejim değişmemiştir ve sadece Suudi Arabistanlılar, Bahreynliler, Suriyeliler, Yemenliler için değil dünyanın tamamı için tehlike oluşturan bir rejim olmayı sürdürmektedir. Dolayısıyla, Tahran ile nasıl yüzleşilmesi gerektiğini görüşmek üzere toplanacak olan Polonya’daki küresel konferans, büyük ihtimalle başarılı olacaktır. Avrupa, Suriye, Irak ve Yemen’de son yaşananlar birçoklarının İran’a karşı kanaatlerini değiştirmiş ve kendisini destekleyenlerin sayısını azaltmıştır. Dışişleri Bakanı Pompeo’nun en büyük sorunu ise bir yandan İran’a karşı Körfez İşbirliği Örgütü’nü oluşturan 6 ülke ile Mısır ve Ürdün’den oluşan güçlü bir koalisyon kurmak, diğer yandan bölgedeki zehirlenmiş ve kirlenmiş havayı temizlemek istemesidir. Bu da gördüğümüz gibi neredeyse imkansızdır. Bu nedenle projesini gerçekleştirebilmek için farklı bir yol bulması, başka bir ikili ya da toplu ittifak düşünmesi gerekmektedir.
مشاركة :