Silah taşıyan, güvenlik personellerini öldüren ve Suudi Şii Hâkim Muhammed el-Cirani’nin kaçırılıp öldürülmesi olayında olduğu gibi Şiiler içerisinde kendilerine düşman olanları bile katleden grupların üyeleri, Suudi yargısı tarafından idam cezasına çarptırıldı. “Bu, özgürlüğe, gösteri ve protesto hakkına karşı bir suçtur!” Evet, yurtdışında birkaç kadının yanı sıra bir grup Batılı sivil örgütle birlikte Şii İslamcı aktivistler, Batı merkezli özgürlük sloganı altında bu şekilde saldırıya geçti. Mesela Suudi yargısının 37 Şii ve Sünni’yi infaz etmesiyle ilgili yapılan habere bir bakın. Fakat BBC, ABD ve Kanada’daki feministler, idam edilen Sünnilerin terörist, Londra’daki birkaç Şii’nin de muhalif olduğundan bahsetmek istemiyor. BBC, haberi şu şekilde geçti: “Onlar, şehre bağlı köylerde meydana gelen protestolarda tutuklanıp yargılandı.” Demek öyle. O zaman BBC, Kanada ve ABD’deki kadınlar ve Uluslararası Af Örgütü, silahlı saldırı yapan, ateş açıp çok sayıda yayayı ve birkaç güvenlik görevlisini öldüren ve Eylül 2012’de birtakım terör suçlarından dolayı hakkında arama kararı çıkartılan Hüseyin Al Rebi gibi bir şahsı ifade özgürlüğünün ve sivil hareketin bir şehidi olarak görüyor! Hüseyin Al Rebi, el-Avamiye şehrinde büyük miktarda uyuşturucu satarken yakalandı. Hüseyin Al Rebi, güvenlik güçleriyle girdiği çatışma sonucu ayağından yaralandı ve hastaneye kaldırıldı. Yine söz konusu çatışmada bir güvenlik görevlisi de yaralandı. İşte “barış yanlısı” Hüseyin Al Rebi. Adil el-Labbad, Meysem el-Kudeyhi, el-Mübeyrik, el-Farac ve doğu bölgesinin diğer katilleri de aynı Hüseyin Al Rebi gibidir. Açıkçası, prensip olarak dünyanın herhangi bir ülkesinde ve sebep ne olursa olsun herhangi bir meselede Uluslararası Af Örgütü’nün idam kararına itiraz etmesini anlıyorum. Çünkü genelde Batı hukuk felsefesinin perspektifi böyle. Fakat katillerden “suç” sıfatının kaldırılıp onlara Mahatma Gandi süsü verilmesi anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir şey değil.
مشاركة :