ABD ile İran arasındaki mevcut gerilim arttıkça Tahran’ın tehditleri de hız kazanıyor. İran, Trump’ın geçen yıl nükleer anlaşmadan çekilmesinden bu yana komşularına ve bölgeye yönelik saldırılarını ve tehditlerini neredeyse günlük olarak sürdürüyor. İranlı liderler her gün bizlere, sahip oldukları dev askeri gücü hatırlatıyor ve saldırıya uğramaları durumunda düşmanlarını eşi benzeri olmayan füzeleri ile yok edeceklerini yineleyip duruyorlar. Füze cephanelerinin gücünü hayali olacak kadar abartıyorlar. Ancak İran’ın cephanesini ABD’nin hatta komşuları Arap Körfez ülkelerinin gücü ile karşılaştırdığımızda göreceğimiz gibi bu abartıların gerçeklerden çok psikolojik savaş ve iç tüketim bağlamında söylendiği açıktır. Aslında İran, silahlı kuvvetlerinin 3 kategorisinde de, yani kara, hava ve deniz güçlerinde büyük bir askeri zafiyet ve eksiklikten muzdarip. İran kara kuvvetleri lojistik taşımacılıkta zorluklardan kaynaklanan zafiyetler yaşıyor. Büyük bir çoğunluğu ağır zırhlı birliklerden oluştuğu için hızlı hareket edemiyor. İran deniz kuvvetleri ise çok küçük. Silah ve taktiksel gemiler açısından sınırlı bir güce sahip. Hava güçleri de neredeyse yok gibi... Bilindiği gibi içinde bulunduğumuz çağda askeri güç temel olarak hava kuvvetine dayanıyor. Bu yüzden İran, hava gücündeki zayıflığını ve eksikliğini füzeler ile telafi etmek istiyor. Ama basitçe görüleceği gibi füzeler güçlü bir hava kuvvetinin alternatifi olamaz. İran’ın savaş uçaklarının sayısı sadece 130 ila 150 adet arasında. Bunların çoğu da ikinci nesildir ki bilindiği gibi uçaklarda her bir nesil 20 yıla karşılık gelir. Buna karşılık ABD, Rusya ve Fransa hava kuvvetleri halihazırda beşinci nesil savaş uçaklarını kullanıyor. 1950’li yıllardan itibaren, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş ve silahlanma yarışının daha ilk dönemlerinde füze dengesi konusu, özellikle füzelerin savaş uçaklarına karşı avantajları ve dezavantajları açısından derinlemesine ve yoğun bir biçimde tartışılmıştı. Bu tartışmanın ulaştığı nihai sonuç ise füzeleri diğer güçler ile birleştirilerek belirli amaçlar için kullanmak mümkün olsa da sadece füze gücünün savaş uçaklarının yerini alamayacağıdır. Buna ek olarak modern savaş uçakları, avcı uçakları ve (Blackjack gibi) bombardıman uçakları geleneksel veya nükleer başlıklı olsun yaklaşık 12 stratejik füze taşıyabilirler. Bu nedenle savaş ve bombardıman uçaklarının taşıma ve hedefleri isabet kapasiteleri sürekli bir şekilde artırılmaktadır. Savaş ve avcı uçaklarının özelliklerinden biri de fırlatma sırasında saldırının yönünü değiştirebilmesi ve çatışma bölgesindeki merkez ile sürekli iletişimi ve teması sağlayabilmesidir. Beşinci nesil savaş uçakları arasında Rus Suhoy Su-27, ABD’li F-22 ve F-35 ve Fransızların savaş uçakları gibi 2,5 mach’den büyük (yani ses hızının 2 katından fazla) hızlarda uçabilen uçaklar vardır. Oysa modern füzeleri fırlatmadan önce en az 5 dakika hazırlık yapmak gerekir. Savaş uçakları bundan çok daha hızlı olabilir. Bu savaş uçaklarının en önemli özelliği hızları ile kara saldırı gücü ile manevra yapabilme kabiliyetleridir. Füzelerin aksine savaş uçaklarının ana hedefi, modern çağdaki geleneksel savaşlarda şart olan savaş alanındaki hava üstünlüğünü sağlamaktır. İran, hava gücünü geliştirmek gibi zor bir görevden vazgeçmeye karar verdi. Bunun yerine de çok çeşitli cruise ve balistik füzeleri geliştirmeye ve satın almaya başladı. Ama İran’ın Saika (Şimşek), Kadir, Şahin, Şahap, Fecr, Siccil, Khorramshahr (Hürremşehr), Şahap 1,2,3 gibi halihazırda sahip olduğu bütün füzeler, Rus, Çin ve Kuzey Kore’nin füze sistemlerinden geliştirilmiştir. Yani İranlıların iddia ettikleri gibi yüzde 100 yerli üretim değiller. Taşınan füzelerin hedefleri tanımlama ve belirme açısından da örneğin Fransız Rafale gibi bazı avcı uçakları 40 hedef belirleyip aynı anda 4 hedefi vurma gücüne sahiptir. İran Hava Kuvvetleri’nin envanterinde ise 25 adet – ki bunların 5 tanesi Irak’tan çalınmıştır-Rus MİG-29 savaş uçağı, 55 adet F-4, 16 adet F-5, 10 adet Rus Suhoy-22 ve 24, 20 adet Fransız Mirage F1, ve yaklaşık 50 adet eski tip ve geliştirilememiş savaş uçakları bulunmaktadır. İran’ın sahip olduğu en yeni avcı uçağı Grumman Aerospace tarafından üretilen ve bu şekli ile artık var olmayan F-14 Tomcat uçağıdır. Northrop Grumman’ın bu uçağının yeni modelleri İran’dakilerin aksine şimdi çok modlu kanatlara sahiptir. Boyutu ise uçak gemilerinde küçültülebilir hale geldi. Tabii ki İran’ın sahip olduğu bu uçakların tamamı Muhammed Rıza Şah Pehlevi döneminde satın alındı. Aslında Şah, uzmanların bu uçağın, yani F-14’ün deniz misyonları ve İran’ın sahip olmadığı uçak gemileri için tasarlanmış olduğuna yönelik uyarı ve tavsiyelerini görmezden gelerek 80 adet satın almıştı. 1979 yılındaki Humeyni devrimi gerçekleştiğinde ise yalnızca 120 İranlı pilot ABD’de eğitim görmüştü. Bunların büyük bir çoğunluğu da devrim gerçekleştiğinde ülkelerine dönmedi. Hatta bazıları halen ABD’nin Teksas eyaletinde taksi şoförü olarak çalışıyor. Onlarca yıl sonra Rus teknisyenlerin yardımı ile çalıştırılabilen bu uçaklardan yalnızca 20 ya da 25 tanesi kullanılıyor. Geri kalan 59 uçak ise bakım ve parça değişim amacıyla hizmet veriyor. İran, insansız hava araçlarına da sahip ama bunlar da çok gelişmiş değil. Ancak kısa mesafeli taktik ve casusluk amaçlar gibi sınırlı görevleri yerine getirebiliyorlar. Diğer yandan İran füze sistemleri yerdeki platformlardan fırlatıldıkları için siber savaş tehditlerine karşı korunmalı değildir. Bu da büyük bir açıktır. Askeri uzmanların bildiği gibi füzeler, “Fire and Forget” yani “Ateşle ve Unut” kuralına göre fırlatılır. Oysa savaş uçaklarının görevleri, planları ve hedefleri değiştirilebilir, yönetilebilir ve kontrol edilebilir. Füze ile savaş uçaklarının gücünü karşılaştırırken tahminlere dayanarak konuşmuyorum. ABD ordusuna bağlı Havacılık ve Füze Komutanlığı’nın (U.S. Army Aviation and Missile Command) hem Missouri eyaletindeki St. Louis şehrindeki hem de Alabama eyaletinin Huntsville şehrindeki üslerinde uçak ve füze tasarımı ve üretimi alanında çalıştım. Bu bilgilerden İranlıların kendileri için daha ekonomik olan seçeneğe yani hava kuvvetlerindeki zafiyetlerini kapatmak için füzelerden oluşan bir cephane kurmaya yönelmiş olduklarını görüyoruz. Ama aynı zamanda sistematik bir dezenformasyon kampanyası yürüterek bu güçlerini abartıyorlar. Zira İran füzelerinin çoğu sıvı yakıt yerine hazırlık sürecinde daha fazla vakit isteyen katı yakıt ile çalışıyor. Dolayısıyla bu cephane ve İran’ın orta menzilli balistik füzeleri halihazırda ABD güçleri için hiçbir tehdit oluşturmuyor. Bunun yanı sıra İran’ın sahip olduğu bütün füze ve hava silahları, fırlatılmadan önce veya sonra yok edilebilir. Bu, ABD tarafından da biliniyor. Yani İran’ın aşırı bir biçimde abarttığı ve övündüğü cephanesi “kağıttan bir kaplan”dan ibarettir. Bütün bunlara ek olarak ABD’nin bu yılın haziran ayında gerçekleştirdiği siber saldırılar, İran’ın farklı bölgelerinde konuşlandırılmış füze ve roket fırlatma platformlarını kontrol etmek için kullanılan İranlı bilgisayarları hedef alarak tamamen felce uğratmıştı. Bunun yanında ABD Siber Komutanlığı, İran’ın ABD’ye ait insansız hava aracını düşürmesinden birkaç saat sonra İran askeri güçlerinin Basra Körfezi’ndeki petrol tankerlerini ve sevkiyatı hedef almada kullandığı veri tabanını ve bilgisayarları sabote etti. Dolayısıyla ABD’nin yeni siber gücünün tek başına, eskimiş olan İran füze sistemlerinin tamamını sabote etme gücüne sahip olduğunu söyleyebiliriz. Son olarak; Zero Days adlı yeni bir belgesele göre ABD, İran’ın altyapısını tamamen çökertecek bir siber plan geliştirdi. Kod adı Nitro Zeus olan bu plan, İranın başta iletişim, hava savunma sistemleri, internet, telefon, elektrik ve doğalgaz şebekeleri olmak üzere sivil altyapısını sabote etme ve çökertmenin yanı sıra bütün bilgisayar sistemlerini çökertecek bir siber saldırı düzenlenmesini hedefliyor. Kısacası bu plan, İran’ın bütün elektronik sistemlerini aynı anda kör, sağır ve dilsiz bir hale getiriyor.
مشاركة :