Libya iç savaşının kaybedeni mi Misrata mı olacak?

  • 8/6/2019
  • 00:00
  • 4
  • 0
  • 0
news-picture

Libya’da 17 Şubat Devrimi’nin sona ermesinden beri Misrata adeti olduğu üzere; son perdesi nisan ayından bu yana başkent Trablus’un eteklerinde sahnelenen Libya’daki silahlı çatışmalarda öncü bir rol oynadı ve oynamaya da devam etmektedir. Misrata birlikleri UHM’ye bağlı güçlerin ana gücü sayılmaktadır. General Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun başkente yönelik saldırılarını engelleme konusunda UHM; sayı, ekipman, deneyim ve eğitim açısından kendisi ile aynı potada yer alan diğer birliklere göre daha üstün olduğu için Misrata birliklerine güvenmekte.Başkent savaşlarında Misrata birlikleri Misrata, başkent Trablus’taki çatışmalara sayı olarak kalabalık ve iyi silahlanmış birlikler ile katılmaktadır. Bu birliklerin başında da; uluslararası ve yerel olarak aranan Salah Badi’nin yönettiği “Direniş Tugayları”, Abdusselam el-Rubi’nin lideri olduğu el-Halbus Birliği, Muhammed el-Flav’a bağlı Üçüncü Güç, Muhammed Ömer el-Hisan’a bağlı 166. Milisler, Muhtar el-Hijavi’ye bağlı el-Tajin Milisleri, Muhammed Salim Damuna’ya bağlı el-Mutaharrike, öldürülen Muhammed Bayo’ya bağlı Şerihan Milisleri gelmekte. Bunun yanında Misrata; yaralıların şehrin hastanelerinde tedavi görmelerini sağlayarak, dış yardımları karşılayıp limanı aracılığıyla Trablus’a taşıyarak, Trablus’taki Libya Ulusal Ordusu’na hava saldırıları düzenlemek için hava üssünün kullanılmasına izin vererek UHM’ye lojistik destek sunan şehirlerin başında yer almakta. Başkent Trablus’u savunma, Ulusal Ordu’nun başkentin merkezini ele geçirmesini ve kontrol etmesini engelleme görevinde Misrata’ya verilen temel rol; çok sayıda çocuğunun canını alarak başta şehrin liderleri olmak üzere herkesin beklediğinden çok daha büyük bir bedel ödemesine yol açtı. Bu bedel de gün geçtikçe artmakta. Örneğin; Ağusutos ayının ilk gününde Misrata Merkezi Hastanesi’nin kayıtlarına göre yalnızca Misrata’dan 8 kişi hayatını kaybetti. Bununla birlikte Trablus çatışmalarının başlamasından bu yana geçen 4 ay içerisinde, nüfusu 400 bini geçmeyen Misrata, 300’den fazla çocuğunu kurban vermiş oldu. Bu da şehrin “akıllı”larını kendilerini sorgulamaya itmiş görünmektedir. Öyle ki Misrata’nın; Libya Ulusal Ordusu’nun başkenti ele geçirmesinin ardından kendisine saldırmamayı taahhüt etmesi karşılığında birliklerini Trablus’tan çekme konusunda ordunun temsilcileri ile müzakareler yürüttüklerine dair haberler gelmeye başladı. Independent Arabiadan Zayed Hediyyenin haberine göre gözlemciler; Misrata’nın uzlaşı ve diyaloğa yönelmesinin nedenin sadece Trablus savaşlarında şehrin uğradığı büyük can kayıpları değil son zamanlarda yankıları güçlü bir şekilde duyulmaya başlanan iç baskıdan kaynaklandığını düşünmektedir. Nitekim çocukları savaşta ölen bazı ailelerin, Misrata Merkezi Hastanesi önünde gerçekleştirdikleri ve çocuklarının evlerin dönmelerini talep ettikleri protesto gösterisi ile bu baskı, ete kemiğe bürünmeden önce de kendisi ile ilgili birçok haber yapılmıştı. Bu gösteride Misrata halkı, şehirlerinin neden yükün büyük bir bölümünü üstlenmek zorunda olduğu ve bundan ne kazanacağını sorgulayan sloganlar da atmışlardı.Aklın sesi ve ordunun mesajı Şehir halkına ek olarak; çoğu şehir dışında yaşayıp içeride yaşananlara karşı olan bazı politikacı ve gazetecilerin de sesleri yükselmeye başladı. Bunlar arasında milis güçlere ve İslami akımlara muhalif olan gazeteci Muhammed Bayo, eski Libya içişleri bakanı Fevzi Abdulali de bulunmaktadır. Bu sesler şehir halkına, kaybedilmeye mahkum ve hiçbir çıkarları olmayan bir savaşta bütün gençlerini harcamadan önce akıl ve mantığa geri dönme çağrısında bulundu. Independent Arabia’ya verdiği demeçte gazeteci yazar Fatih el-Hışmi; Misrata’nın ordu liderleri ile diyalog kanalları açarak atmış olduğu barışçıl adımın, Libya Ulusal Ordusu’nun birkaç gün önce ilk kez şehre düzenlediği ve resmi sözcüsü Ahmed Mismari’nin ordunun şehre mesajı olarak nitelediği hava saldırısının ardından geldiğini belirtti. Şehrin Trablus’taki can kayıpları ile maddi zararları yanında altyapısının da hedef alınmasını istemediğini, bunun da şehri, pozisyonunu gözden geçirmeye ve savaşın kendisi için daha fazla yıkıma neden olmasını engellemek için barışçıl bir çıkış yolu bulmaya ittiğini ifade etti.Müftünün madalyaları ve diğer şeyler Trablus savaşlarındaki her yeni gün ile Misrata’nın ölülerinin sayısının yükselmesi ve buna paralel olarak şehir halkının da öfkesinin yükseldiğine dair haberlerin gelmesi ile siyasal İslam akımlarının liderleri Misrata’ya kur yapan ve teselli edici mesajlar göndermeye başladılar. Misrata’nın geri adım atması ve birliklerini geri çekmesi başkentteki birliklerine öldürücü bir darbe indireceği için bu mesajları ile bunu  yapmaması ve savaşa devam etmesi için şehri teşvik etmeye çalışıyorlar. Misrata’ya yönelik bu mesaj ve çağrılar arasında Libya’da en çok tartışma yaratan “Müftünün Madalyaları” adı ile paylaşılan mesaj oldu. Tobruk’taki meclis tarafından azledilen Müftü Sadık el-Giryani mesajında; çok sayıda Misrata savaşçısının hayatını kaybetmesinden duyduğu şaşkınlığı dile getirerek bu kadar çok sayıda savaşçının hayatını kaybetmesine yol açan dengesizliklerin düzeltilmesi çağrısında bulundu. Sadık el-Giryani “el-Tenasuh” adlı kanalındaki haftalık programında; ölenlerin çoğunun Misrata’dan olduğunu söyleyerek şehri övdü ve kendisinin“geçmişten günümüze cihat lidelerinin, ilim ve kültürün şehri” olduğunu belirtti. El-Giryani, Misrata halkına özel bir mesaj da gönderdi:”Siz Allah tarafından seçilmiş ve üstün tutulmuş bir şehrin halkısınız. Çünkü şehadeti insanın kendisi seçemez. Allah onu istediğine nasip eder. Hatta bazen çok isteyeni ondan mahrum edip bir başkasına bu şerefi bahşeder”. Sadık el-Giryani Misrata halkına ilginç bir örnek de verdi: "Sizler şimdi uluslararası bir yarışmaya katılan yarışmacılar gibisiniz. Sizden ölen her 10 kişi diyelim ki karşı taraftan birisini öldürüyor. Bu durumda sizler 10 madalya ile evinize dönerken onlar 1 tane ile dönecekler.”Sömürü ve altan alta körükleme Geçici Libya hükümetinin eski danışmanı ve yazar Fevzi Necm: "Misrata halkı ile herkesin, Libya’daki çatışmanın kabilevi veya bölgesel bir çatışma değil de  siyasal İslam akımları ile sivil ve devleti destekleyen akım arasında bir çatışma olduğunu anlaması gerekir. Şubat Devrimi’nin sona ermesi ile ele geçirdiği dev silah cephanesi ile Misrata, o günden bugüne başında Müslüman Kardeşler ve terörist El-Kaide örgütüne bağlı Libya İslami Mücadele Grubu’nun  bulunduğu İslami akımların hedefindeydi. Ne yazık ki şehir de onlara kanarak ağlarına düştü. Bu akım Misrata şehrini, tam anlamıyla askeri koluna dönüştürmeye çalıştı ve kendisine muhalif olan, uygulamalarını reddeden diğer bütün şehir ve akımlara karşı savaşlarında onu kullandı” diye konuştu. Necm ayrıca Misrata halkını çok tehlikeli olduğunu söylediği bir şeye karşı şu sözlerle uyardı: “Bu akım Libya’daki çatışmayı, siyasi akımlar arasında iktidar için yapılan dikey bir çatışmadan, Libya’nın sosyal sınıflarını, yapılarını ve oluşumlarını kapsayan yatay bir çatışmaya dönüştürdü. Eski düşmanlıklara oynayarak ve uyuyan fitneyi uyandırmak için küllenmiş ateşi tekrar yakmaya çalışarak Libya şehir ve kabilelerine kin ve husumeti miras bıraktı. Misrata bu projede kullandığı bir araçtı. Bu da Misrata ile silah gücüyle girdiği ya da savaş meydanlarında kendisi ile savaştığı Tarhuna, Beni Velid, Taverga, Garabulli gibi birçok şehrin hatta Trablus ile arasına düşmanlık tohumları ekti.” İlişkilerindeki bu çatlak ve akıtılan bunca kandan sonra Misrata gelecekte komşuları ile nasıl barış içinde yaşayabilir sorusunu soran Necm ardından bu durumu, şehrin içine düştüğü ve zararları ile sonuçlarından kurtulmak için yıllara ihtiyacı olacağı büyük bir hata olarak niteledi.Çıkara dayalı ittifak Libyalı gazeteci Murad Cuma ise olaya tamamen farklı bir açıdan yaklaşarak şunları anlattı: “Misrata’yı tam anlamıyla kandırılmış ve halkının isteği dışında bilinçsizce kaderine sürüklenen bir şehir olarak sayamayız. Gerçek şu ki; siyasal ve aşırılık yanlısı İslami akımlar iktidarı ele geçirmek için Misrata’dan faydalanmışlardır. Bu doğru ama Misrata’yı da suçsuz ve masum kabul etmek mümkün değildir. Libya Merkez Bankası, Ulusal Petrol Bankası ve Dış Banka gibi önemli kurumların başına Misratalıların getirilmesi ve şimdi olduğu gibi Trablus hükümeti bakanlıklarında aslan payına sahip olarak devletin önemli idari makamlarını ele geçirmeye yönelik hırsını görmezden gelemeyiz”. Cuma şunu da ekledi: "Gerçek şu ki, Misrata ile İslami akımlar arasında çıkarlara dayalı bir ittifak kurulmuştur. Bu ittifak; Misrata’nın İslami akımların iktidarı ele geçirmesini sağlamak, korumak ve iktidarı ele geçirmek isteyen herkese savunması karşılığında İslami akımın da ona Libya idari organları ve devletin önemli kurumlarının  anahtarını teslim etmesine dayanmıştır.  Ama başkalarından önce Misrata halkının farkına varmış olduğu en önemli sorun; Misrata’nın bir Libya şehri olduğu, düşmanlık beslediği, belki de birçok kez haksız bir şekilde kendilerine saldırdığı komşularının kendisine düşmanlık beslediği, Libya ordusunun Trablus’ta zafer elde etmesi halinde  toplu bir şekilde göç etmesinin mümkün olmadığıdır. Ayrıca o an gelip şehir kaderi ile yüzleşirken İslami akım liderlerinin, uçaklarla yurtdışına kaçıyor olacaklarıdır.” Son yıllarda Libya’da yaşanan bütün çatışmaların fitilini ateşleyen kıvılcım olmadan önce Libyalılar Misrata şehrini sakin ve bayındır bir şehir olarak hatırlıyorlar. Kendisini adım adım meçhul bir kadere sürükleyen kötülerin ağına düşmeden önce limanları ve ülkenin ekonomisini kontrol eden tüccarları ile meşhur bir şehir olarak anıyorlar. Misrata’nın eskiden olduğu gibi ticaretin, iş ve finans dünyasının merkezi mi yoksa Libya savaşı sona erdiğinde en büyük kaybedeni mi olacağını sorguluyorlar.

مشاركة :