İnsan doğasında savaş olgusunun değişmez olduğunu kabul etsek bile her savaşın kendine özgü koşulları ve hususiyetleri vardır. Savaşa tamamen siyasi amaçlarla girilir. Başka bir ifadeyle askeri veya siyasi lider, savaşın başarılarını siyasi kazanımlara dönüştüremezse o lider bütün kriterlere göre başarısızdır. ‘Savaşı başlatan tarafın, savaşı bitiren taraf olmadığı’ söylenir fakat bu bir soykırım savaşıysa mesele başka. O halde zayıf olan taraf güç dengesindeki farkı telafi edebilir. Kısacası asimetri ilkesi benimsenerek. Asimetri ilkesi insan hayatının temel özelliğidir. Asimetri, milletler arasında olduğu gibi bireyler arasındaki ilişkilerde de mevcuttur. Küresel düzenin şeklini ve niteliklerini belirleyen de asimetridir. Zayıf olan taraf, güçlünün karşısında durabilmek için asimetriye güvenir. Asimetri ilkesi devamlılığa, yenilmemeye ve başka bir savaşa hazırlığa odaklanır. Asimetrik bir savaşta şöyle bir denklem ortaya çıkar: ‘Zayıf taraf kaybetmezse kazanır, güçlü taraf galip gelmezse kaybeder.’ Hitler, ‘Savaş Sanatı’ isimli kitabında şehirlere girmeme tavsiyesi veren Çinli filozof Sun Tzu’nun sözüne aldırmadı. Hatta Hitler önemli liderlerine karşı çıktı ve dar görüşlülüğü ve kibri yüzünden Stalingrad’dan çekilmedi. Stalingrad, Hitlerin savaşı kaybetmesinin en önemli sebebiydi. Beyrut 1982 yılında İsrail tarafından işgal edildiği sırada Ariel Şaron Sun Tzu’nun ilkesine başvurdu ve Lübnan’ın sahil kentlerini kuşatmayı seçti. Ancak o kentlere girmedi. Çünkü başkent Beyrut’a ulaşma pahasına bile olsa kentlere girmek muazzam bir çaba ve silah gerektiriyordu. İsrail bu kuşatmayla rekor sürede Beyrut’a ulaştı ancak karadan, denizden ve havadan benzeri görülmemiş bir ateş gücü kullanmasına Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çıkana kadar başkente giremedi. Grozni 1994 yılında Rusya’nın iç meselesi olarak nitelendirildi. Grozni, Rusya Federasyonunu oluşturan cumhuriyetlerin başkentlerinden biri. Federasyon’dan ayrılması diğer cumhuriyetleri ayrılmaya teşvik edecektir. Bu durum eski-yeni Rus imparatorluk rüyasının sonu anlamına gelir. Şehir savaşında başarıyı ölçmek imkansız olduğu için Başkan Putin yakıp yıkma politikası benimsedi. Grozni çocukları için ağladı ve dünya umursamadı. Putin neden umursasın ki? Doğu Halep Savaşı, kapsamlı bir yıkım savaşıydı. Putin bu savaşta Rusya’nın tüm yeni silah sistemlerini denedi. Ayrıca Suriye sahası, tecrübe edinmek için insanlara karşı gerçek mühimmatın kullanıldığı gerçek bir tatbikat alanı olarak tanımlanıyordu. Suriye sahasının benzersiz özelliği, çok uluslu kuvvetlerin varlığı ve görev dağılımıdır. Hepsi Rus liderliğinin altında toplandı. Ruslar planlıyor, operasyonları yönetiyor ve her anlamda ateş desteğine güveniyor. Ancak operasyonlar sahada rejime bağlı Suriye ordusu ile Lübnan Hizbullahı tarafından, Irak ve Afgan milisleri ile İran Devrim Muhafızları komutanlarının katılımıyla gerçekleştiriliyordu. Başkan Putin’in asla savaş kaybetmediği söylenir. Ancak Grozni, Gürcistan, Suriye, Kırım’ın ilhakı ve hatta Donbas bölgesindeki olaylar savaş sayılmaz. Bunlar, savaş ve barış arasındaki gri bölgeler ve bir oldubitti dayatmasının karışımından oluşuyor. Rus imparatorluğu ve Başkan Putin’in geleceğinin akıbetiyle ilgili en önemli sınav Ukrayna’da geldi. Nutuk çekti, orduyu seferber etti, tarihi tartıştı ve tüm uluslararası yasaları ihlal etti. Dünyayı, özellikle ABD ve Batı’yı tüm geçmiş maceralarından korkutmak için bu yaklaşıma güvendi. İlk kurşunu atar atmaz Batı birbiriyle kenetlendi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ‘beyin ölümünün gerçekleştiğini’ söylediği NATO’ya yeniden can geldi. İlk adım olarak Avrupa’nın güvenlik sisteminde köklü değişiklikler yapılmaya başlandı. Bunu, hayali küresel sistemin yapısında yapılacak değişiklikler izleyecek. Başkan Putin Kırım’ın ilhakı modelini Ukrayna üzerinde uygulamak istedi. Ukraynalılar ise Putin’in yarattığı bir modelle yanıt verdi: Grozni modeli. Piknik havasında bir savaş istedi ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Dünyanın kaderine yön verenlere kendisini zorla kabul ettirmek adına büyüklerin masasına oturmak için savaşın hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasını isterken iki şeyi birbirine karıştırdı: Hız ve acelecilik. Piknik havasında geçmesi gereken savaş şehirlerin içinde bir öğütme savaşına dönüştü. Bu geçici başarısızlığı telafi edecek en büyük ödülün başkent Kiev olabileceğini düşündü. Birçok kez buna hazırlandı. Yüzlerce tank. Onlarca balistik füze. Durmayan uçaklar. Fakat şimdiye kadar çatışmaların seyri kesinlikle Kremlin’in istediği gibi değil. Ukrayna savaşının sonuçları Rusya’nın dünyadaki konumunu ve rolünü şekillendirecek. Yatırım büyük. Başarısızlık şimdiye kadar yapılan yatırımla yan yana gidiyor. Bir sonraki aşamanın fotoğrafı ne: Gerginliği tırmandırmak mı? Fakat nereye kadar? Suriye, Libya, Kaliningrad ve Baltık ülkelerindeki etki alanlarında yaşanan hareketlilik Rusya için bir güç ifade eder mi? Şimdiye kadar Kiev’e odaklanıldı. Kiev’e girecek mi? Ya da bir kısmına? Doğu veya batı veya tamamına? Yoksa 1941’de Nazilerle savaşan 12 Rus kentinden biri olarak tanımladığı Kiev’de yıkım yapmayacak mı? Oldukça uzun ve oldukça tehlikeli bir kanlı savaştan daha fazla fotoğrafla birlikte görüşmek üzere.
مشاركة :