​Irak ve Lübnan: Kan devrimi

  • 10/27/2019
  • 00:00
  • 5
  • 0
  • 0
news-picture

İran’ın egemen olduğu 2 Arap ülkesi Irak ve Lübnan’da bugün yaşananların en önemli özelliklerinden biri Şii vatandaşların İran’a bağlı Şii milis güçlerine karşı ayaklanmasıdır. Vatanlarına, Araplıklarına ve insanlıklarına sadık Şiiler, İran’ın ülkelerindeki uzantılarının yaptıklarını karşı çıkıyorlar ki bu bölge için önemli bir dönüm noktasıdır. Bugün Irak ve Lübnan’da olanlar, Arap ülkelerindeki Şiilerin sadece kendi vatanlarına bağlı olduklarını vurguluyor. Saygın ve şerefli Şii mezhebini, emperyal emellerini ve bütün Araplara karşı duyduğu tarihi kinin arkasında gizlediği bir kılıf gibi kullanan Farisi projesi ile yakından ve uzaktan hiçbir ilgileri olmadığını doğruluyor. Öte yandan Şii ya da Sünni olsun İran’ın işbirlikçileri, onunla aynı çıkarlarda birleşiyor. Örneğin Sünni Müslüman Kardeşler örgütü İran’a bağlı çünkü neredeyse her noktada birleşiyorlar. Keza el-Kaide ve DEAŞ hepsi de elinden geldiğince İran’ın terörist projesine hizmet eden terörist gruplar. Bunlara Hamas Hareketi ile Katar’ı da ekleyebiliriz. Mazlumların zalimlere karşı devrimi, tarihte en öne çıkan başlık ve en önemli dönüm noktalarındandır. İran’ın terörist ve mezhepçi vahşeti, egemen olduğunu iddia ettiği ülkelerde Arap halklarını sistematik bir şekilde yoksullaştırması ve yolsuzluklar tahammül sınırlarını çoktan aştı. Vatansever, milislere ve yolsuzluğa karşı Şii halk hareketi, 2 ülkedeki gösteri ve protestoların en önemli faktörü. Rejimin katılığı, ifşa olan yolsuzluğun büyüklüğü ve mezhepçilerin küstahlığı artık kabul edilemez bir sınıra ulaştı ve halkın tahammül  gücünü aştı. Bu nedenle, her 2 ülkede de şartlar kanlı ve taş üstünde taş bırakmayacak şiddetli bir iç savaşa dönüşmeye diğerlerine göre daha uygun. Genel olarak İran’a bağlı milis güçleri de olayları bu yöne çekmeye çalışıyorlar. Çünkü onlar binlerce Şii ve vatandaşı öldürmeleri, kaos ve terörü yaymaları gerekse de açıkça deklare ettikleri gibi İran’ın projesine bağlılar. Onlar, 2 ülkenin vatandaşlarının başlarına ne gelirse gelsin umursamayan yabancı sömürgeci güç ve zalim düşmanın emri altındalar. Irak ve Lübnan’da protestocular, protesto gösterilerinin tam anlamıyla barışçıl kalması için ne kadar çabalarsa çabalasınlar bu çok uzun sürmeyebilir. Çünkü bu mezhepçi, terörist silahlı milis güçleri kana susamış bir halde iç savaş tehditleri savuruyorlar. Bunun için hazır olduklarını açıkça gösteriyorlar. Bu grupların liderleri, halklarının kendilerine boyun eğmeye devam etmeleri için güç, baskı ve zulmü benimseyen bir dil ile onları tehdit ediyorlar. Vatanlarına sadık göstericilerin, ülkelerine ve bir bütün olarak bölgeye dayattıkları değişimin boyutunun farkında olmaları gerekiyor. Böylece durumu daha doğru değerlendirmeler yapabilir ve daha öngörülü kararlar alabilirler. Tarih boyunca coğrafyamızda özgürlüğün bedeli ağır oldu. Bu nedenle her 2 ülkede de protestocuların, katlanmaları gereken fedekarlıklara hazır olmaları gerekiyor. Çünkü bunlar, sadece ülkelerinde değil bölgenin tamamındaki güç dengelerinde büyük bir dönüşüme neden olacak. İran’daki Velayet-i Fakih rejimi, insani gelişim yolundan ayrılmış bir rejimdir. İdeolojik temelli kanlı ve katil bir rejimdir. Bölgede daha fazla yayılma, Farisi nüfuzunu genişletme emeli ile sürekli ve sistematik bir şekilde halkını öldüren, yoksullaştıran 40 yıllık mutlak diktatörlük deneyimi olan bir rejimdir. Halkına yönelik birbiri ardınca katliamlar gerçekleştiren bir rejimdir. Bunu kanıtlamak için 2009 yılında başlatılan “Yeşil Devrim”i nasıl bastırdığını hatırlamak yeterlidir. Oysa bu devrimin başında  rejimin kendi içinden sembol isimler vardı. Yine de rejim güvenlik organları ve ordu aracılığıyla bu devrime, daha fazla baskı ve ölüm ile karşılık vermişti. Bunun gibi gerçekleri hatırlamak, bu kahraman protestocuların yürüttükleri savaşın boyutunu anlamak için yeterlidir. Arzu ettikleri ve ulaşmaya çalıştıkları tarihi değişimin büyüklüğünü göstermek için yeterlidir. İşgalci İran rejimine bağlılıktan ve kölelikten kurtulmanın büyük bir bedeli var. Ancak bu halklar eğer gerçek ve tam anlamıyla özgürlüklerine kavuşmak ve modern bir bağımsız devlet kurmak istiyorlarsa bu bedeli ödemeliler. ABD’nin katı ve daha önce görülmemiş yaptırımlarının etkileri, başta Irak ve Lübnan olmak üzere Arap ülkelerinde İran’a bağlı milis güçler üzerinde açık ve net bir şekilde görülmeye başladı. Geleneksel Şii kalelerin bu milis güçlerine, politikalarına, rollerine ve silahlarına karşı çıkmaları ile etkileri aşikar bir hale geldi. Yakın ve uzak gelecekte bu daha artacak çünkü yaptırımlar gerçekten çok katı ve sahada oldukça etkililer. Irak’ta, İran’a bağlı farklı milis güçlerin protestolara verdiği tepkiye aşırı şiddet damga vurdu. Protestoculardan onlarcası hayatlarını kaybederken binlercesi yaralandı. Bunların hepsi de keskin nişancılar ya da İran’ın desteklediği Haşdi Şabi’ye bağlı silahlı kişilerin silahlarından çıkan gerçek kurşunlar ile öldürüldüler. Lübnan’da şu ana kadar olaylar bu düzeye ulaşmadı. Bu da Hizbullah ve Emel Hareketi’nin devlet, halk ve orduya saldırma hazırlığında olduğu anlamına geliyor. Nitekim Hizbullah Genel Sekreteri de buna 2 kere işaret etti. Bunların birincisi açık, ikincisi Lübnan bayrağının arkasına gizlenen gizli bir tehdit şeklindeydi. Her ikisinde de amaç aynıydı. Lübnan halkını susmaya, meşru haklarından vazgeçmeye, ağılına geri dönmeye ve silahlı milis güçlerin dayattıkları gerçeğe boyun eğmeye zorlamak. Halkların özgürlük ve bağımsızlığa kavuşmaları kolay ve hiçbir zaman yumuşak olmadı. Bilakis son derece sert bir şekilde gerçekleşti. Katliamlar, ölümler, felaketler ve acılar ile dolu oldu. Ancak sonuçları tarihi değiştirdi. Hakları söküp aldı ve ülkeleri bağımsızlığına kavuşturdu. Halkın genelinin birleşmesi, saflarını sıkılaştırması, bir araya getiren değil bölücü grupçuluğa mezhepçiliğe karşı çıkması her 2 ülkede de görülen ortak bir dinamik olgudur. Irak ve Lübnan halkı, bütün gerçekleri ve dengeleri ile eski dönemi aşmak konusunda anlaşmış görünüyorlar. Bu dönemde güçlenen, büyüklüğü ve niceliği ile tarihte eşi görülmemiş bir şekilde halkın malını ve ülkenin kaynaklarını yağmalayan siyasi rejimlerden kurtulma konusunda hemfikir görünüyorlar. Halkı küçümsemek ve hor görmek konusunda daha önce görülmemiş derecede küstah ve arsız bu rejimleri yıkmak konusunda uzlaşmış görünüyorlar. Tarihteki öfkeli devrimler ve büyük halk hareketleri, zamanla artan birikimlere dayanarak gerçekleştiler. Bunlar kademeli olarak kendini güçlü bir şekilde ifade eden ve geri adım atmamakta kararlı bir harekete dönüştüler. Her şeyi kökünden söküp atıp tarihi değiştirerek de zirveye ulaştılar. Bütün devrimler baskı ve sessizlik aşamalarından geçtiler. Ancak bu sessizlik fırtına öncesi sessizlikti. Çok geçmeden fırtına koparak biriken bütün kötülükleri kökünden söküp atmıştı. Son olarak; her 2 ülkede yaşanan gelişmeleri takip eden Arap halkları, Irak ve Lübnan halklarının zulüm ve diktatörlüklerin adaletsizliklerine galip gelecekleri hususunda neredeyse hemfikirler.

مشاركة :