Irak ve Lübnan protestoları İranı Suriyede zayıflattı

  • 11/29/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Lübnan’da 40 gün önce başlayan ve öncesinde de Irak’ta patlak veren halk eylemlerinden bu yana İranlı liderler, bazı sorunlar ve zor seçimlerle karşı karşıya. Bu çerçevede akıllarda şu soru belirdi; Lübnan ve Irak’taki bazı İran müttefikleri iktidardaki konumlarını kaybettiklerinde, İran’ın yaşayacağı kan kaybı Lübnan ve Irak cumhuriyetleriyle sınırlı olacak mı yoksa sonuçlar, İran’ın başta Suriye olmak üzere diğer arenalardaki nüfuzunu da etkileyecek mi? Alman Haber Ajansı’nın (DPA) Kahire’den aktardığına göre birçok politikacının ve uzmanın beklentileri de özellikle ABD yönetiminin Orta Doğu’daki nüfuz haritasını yeniden çizmesi ve en büyük payı kazanması ısrarı çerçevesinde.  Lübnanlı Milletvekili Vehbi Katişa, Lübnan ve Irak’taki halk protestolarının, İran’ı her türlü baskı kartından soyutlaştırmasının, “Washington tarafından en az 1 yıldır uygulanan ağır ekonomik yaptırım ambargosunun hafiflemesi hususunda ABD yönetimiyle olası müzakereler sırasında kullanılabileceğini” ifade etti. Lübnan ordusunda eski bir subay olan Katişa, “Geçmiş dönemlerde İran; Lübnan, Irak ve Suriye kartlarıyla pazarlık edebiliyordu. Şu an bu kartlar dağıldı ve elleri boş kaldı. Evet, Suriye sahnesinde radikal bir değişiklik olmadı. Ama İran’ın Suriye’deki varlığının, esasen Suriye’nin komşu ülkelerinde bulunan iktidarlardaki güçlü İran müttefiklerinin varlığına bağlı olduğunu unutmamak gerekiyor. Şu an her şey değişti ve Irak’taki durumu da oldukça zayıf. Kudüs Gücü Komutanı Kasım Suleymani ve rejimin başında bulunan Ali Hamaney’in fotoğrafları, halk tarafından yakıldı. Lübnan ve Suriye arenalarındaki müttefiki ve en öndeki askeri kolu olan Hizbullah ise, birçok uluslararası kısıtlama ve yaptırımlarla karşı karşıya. Hizbullah ayrıca, yurt içinde, Şii çevresinin bir kısmı da dahil, Lübnan sokaklarının öfkesiyle karşı karşıya. Sonuç olarak Suriye’deki İran rolü de, özellikle Suriye’nin içinde İran’ı destekleyen bir ortam veya halk dayanağı yokluğunda, kademeli olarak azalacaktır” değerlendirmesinde bulundu. Vehbi Katişa, “Suriye’deki askeri varlığının niteliği bile azalabilir. Suriye rejiminin, krizin ilk yıllarında muhalefetle savaşın zirve olduğu sıralarda orduyu desteklemek için yardım istediği birkaç İranlı askeri uzman vardı. Ancak son zamanlarda yayınlanan raporlar, çok sayıda Suriyeli subay ve askeri yetkilinin, bu uzmanların varlığından huzursuzluk duyduğunu gösteriyor. Özellikle de Rusya’nın geniş şekilde yayılmış olması ve bu unsurların maaşlarının son dönemde Hizbullah’ın ve İran’ın yaşadığı finansal kriz nedeniyle yarıya düşmesi sonucunda Hizbullah unsurları, varlıklarını geçtiğimiz günlerde Lübnan sınırını çevreleyen Kalamun bölgesiyle sınırlandırdı” dedi. Katişa, Tahran ve İran’a bağlı olan grupların Lübnan ve Irak’ta yaşadıkları hezimetlere rağmen Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in tutarlı bir sahnede devam ettiğini söyledi. Katişa ayrıca, “Her ne kadar herkes, Rus desteği olmadan koltuğunda bir gün bile kalamayacağını bilse de Esed, kendi kendine yalan söyleyerek, seçilmiş bir devlet başkanı olduğunu iddia ediyor. Rusya, şu anda Suriye anayasasını ABD ve Suriye meselesiyle ilgilenen bazı Arap ve bölgesel devletlerle koordineli olarak yazıyor. Bunda, Esed’in ve müttefiki Tahran’ın çok az bir etkisi var. İranlılar, elbette başkentte birçok mülke sahipti. Ancak bana göre politikaları etkilemek için bunları sömürmenin tek başına bir yararı olmaz” ifadelerini kullandı. Şarkul Avsata konuşan Arap-İran Araştırmaları Merkezi Müdürü Ali Nuri Zade ise “İran rejimi, üç ülkede protestolar patlak vermeden önceki döneme geri dönemeyecek. Bu protestolar, İran’a büyük kayıplar verdi. Bunların başında, ‘başta kitleler olmak üzere bölgedeki büyük kesimlerden destekleyicileri tarafından sevilen rejim’ tasvirini çevreleyen manevi kayıp geliyor. Evet, İran rejimi, dış tarafların ajanları oldukları iddiasıyla silahsız vatandaşlara ateş açarak kendi protestolarını bastırmayı başardı. Ama ateş açılmasına ve göz yaşartıcı gaz bombası fırlatılmasına rağmen Irak’taki eylemcilerin birçok vilayetteki İran konsolosluklarına ve yakınlardaki parti merkezlerine saldırdığı sahnenin, Lübnan’daki bazı Hizbullah unsurlarının diğer taraflara bağlı eylemcilerle çatışma sahnesinin yanı sıra bu sahneler, rejimin halkla olan ana mücadelesi karşısında yaşadığı kaybın bir göstergesi olarak akıllarda kalmaya devam edecek. Elbette ki bu durum, bölgedeki ve özellikle de şekli hala değişmekte olan Suriye’deki güç dengesine de yansıyacak” değerlendirmesinde bulundu. Ali Nuri Zade, “İsrail, Tahran’ın tanık olduğu hassas durumu kullanarak 10 gündür Suriye topraklarındaki İran kuruluşlarına güçlü darbeler indiriyor. Buralarda bazı Devrim Muhafızları subayları hayatlarını kaybetti. Tahran, henüz bu durum hakkında resmi bir açıklama yapmadı. Dahası, üç hafta önce İsrail, İran rejimine yakınlığıyla bilinen Filistinli gruplara saldırdı” dedi. Zade ayrıca, “Bir yandan ekonomik yaptırımların baskısı altında, diğer yandan da asi halk hareketlerini sakinleştirmeye çalışan İran’a karşılık, pozisyonları yakından takip eden Suriye rejiminin, güçlü ve güvenilir bir ülke olarak Rusya’ya yaklaşma girişimleri artıyor” şeklinde konuştu. Ali Nuri Zade, “Esed başkanlığındaki Suriye rejimi, geçici bir süre iktidarda kalmak istiyorsa, Rusya, Avrupa ve ABD’nin kapılarını, belki de bir Avrupalı aracılığıyla çalması gerektiğinin son derece farkında” dedi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) Müdürü Rami Abdurrahman da yaptığı açıklamada, bir müddettir İran’ın Suriye arenasındaki rolünü zayıflatmaya çalışan Rusya’nın, mevcut olaylardan en fazla fayda sağlayan taraf olacağına dikkati çekti. Abdurrahman, “Mevcut olaylar, İran ve Irak’ta aynı istikrarsızlık hızında devam ederse, durum hiç şüphesiz İran’ın Suriye’deki varlığını da etkileyecektir. Onların hayalleri ve stratejik projeleri sona erebilir” ifadelerini kullandı. İran işlerinde uzman bir yazar olan Hasan Hafs da gelecek dönemde daha fazla baskıya maruz kalması durumunda İran’ın, Suriye arenasında verebileceği tavizlere değindi. Hafs, “Üç düzey mevcut. İlk olarak, yeni bir anayasaya dayalı demokratik süreç ve cumhurbaşkanlığı seçimleri. İkinci seviye, Suriye topraklarındaki İran varlığının askeri niteliğini azaltmakla ilgili. Üçüncü seviye ise, İran’ın müttefiki olan Lübnan Hizbullah’ının Suriye arenasındaki varlığını azaltmaktır” dedi. Hasan Hafs, “İran ve ABD tarafı, Orta Doğu’daki barış süreci de dahil, tüm bölgesel konularda kapsamlı bir anlaşma sağlayamazsa, bu düzey ve tavizlerin hiçbirinden söz edilemez” açıklamasında bulundu. Suriye muhalefetinin eski baş müzakerecisi Avukat Muhammed Sabra ise “Şu anda aktif olunan Bekaa’nın herhangi bir yerinde İran projesinden geri adım atılması, Suriye’deki durum üzerinde olumlu etkilere yol açacak. Tahran’ın Suriye’deki araçlarını, özellikle de Beşar Esad’ı zayıflatacak” dedi. Sabra, “Benzer şekilde, İran’ı Akdeniz’e bağlayan köprüyü temsil eden Suriye’de İran’ın, Esed’in devrilmesiyle yaşayacağı hezimet ve atacağı geri adım, Maşrek ülkelerine olumlu şekilde yansıyacaktır. Durum, bu ülkelere, mezhepsel nefrete dayalı İran hegemonyası projesinden kurtulup, ulusal devlet modelini yok etme izni verecektir. Ancak bu, kolay değil. Çünkü İran kaybedeceğini hissettiğinde, bölgedeki kazanımlarını korumak için savaşacak. Irak veya Lübnan’daki durumu, iç savaşın eşiğine itmekte tereddüt etmeyebilir” ifadelerini kullandı.

مشاركة :