Kaos nedenleri olarak ABD ve İran

  • 1/5/2020
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinin yankılarının büyüklüğüne bakınca Süleymani hakkında pek bir şey bilmeseniz dahi ne kadar etkili bir isim olduğunu anlayabilirsiniz. Süleymani, Şii-İslam Devrimini sadece İran’da ikame etmekle yetinmeyen, asıl amacın devrimin ihracı olduğunu düşünen ve devrimin ihracını en önemli dış ve iç politika enstrümanı haline getirmeyi arzu eden İran rejimi için kilit noktada bir isimdi. Sürekli olarak ABD ve İsrail’i tehdit eden, ancak onlarla mücadele etmek yerine Irak ve Suriye’de yoğunluklu olarak etkin olmak isteyen İran için Suriye’de binlerce sivilin kanını akıtmak, Süleymani için sadece bir teferruattı. Dahası tüm bunları İran halkı için yaptığını söyleyen İran için kendi halkının yoksullukla mücadele halinde zor bir yaşam sürmesi de sadece teferruattı. Bu nedenle; Suriyeli çocukları öldürmek için istihdam edilmiş Haşdi Şabi’yi finanse ederken İranlı çocukların rızkından kesmek İran rejimi için çok zor olmadı. Bu tip sekter, yayılmacı, mezhepçi politikaları hayata geçirirken İran’ın sahadaki eylemlerinde rol oynayan en önemli isim ise Süleymani’ydi. ABD’nin Soğuk Savaş’tan sonra o güne kadar “düşman ilan ettiği Komünizm”den boşalan koltuğa yeni bir düşman oturtması gerekiyordu; aranan “yeni düşman”, “eski düşman”ın yeniden hatırlanmasıyla bulundu: İslam ve Müslümanlar. İslam’ın 7. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmasıyla Hıristiyan dünyası için “düşman kabul edilmesi” ardından yayılmasına verilen Haçlı Seferleri tepkisi, 11 Eylül sürecinde yeniden hatırlandı ve Bush, 11 Eylül sonrası vereceği tepkiyi Haçlı Savaşları’na benzetti. Tabi ABD’nin İslam karşıtı politikalarının da zemini hazırdı; Huntington ve Lewis gibi oryantalistlerin “artık dünyada savaşlar, kültürler arasında olacak ve bu kültürler İslam ve Batı medeniyetinin ürünü olacak” tezleri meselenin teorik kısmını oluşturdu. Bunun öncesinde ABD’nin Ortadoğu’da otoriter rejimleri desteklemesi, İran-Irak Savaşı sırasında önce Irak’ı silahlandırması, savaşın uzaması için aynı zamanda İran’a da silah satmasıyla bölgedeki istikrarsızlığın doğurduğu göç, Batı’da göçmen Müslüman sayısını artırmıştı ve Batılı toplumlar içinde bir rahatsızlık süreci, Müslüman karşıtlığı, İslamofobi zuhur etmişti. Tabi küreselleşmenin de etkisinden bahsetmek gerekiyor; tüm dünyaya “Batılı değerleri, kültürü” dayatan küreselcilerin bu dayatması, dünyanın her yerinde etnik, kültürel, milliyetçi tutumların artmasına, kimliğin baskın hale gelmesine neden olmuştu. Bu hazırlanmış ortam dahilinde tek bir hareket gerekiyordu, o da 11 Eylül’den hemen önce 1993’te Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen terör saldırısı ile hasıl olmuş oldu. Ardından ABD’nin kontrolsüz şekilde Irak’ı işgal etmesi, Irak’tan kendi ekonomik endişeleri nedeniyle yapılandırma yapmadan çekilmesi, İran’la yaptığı nükleer anlaşma sürecinde Irak’ı neredeyse İran’a bırakması gibi gelişmelerin sonucunda IŞİD’in de ortaya çıkmasıyla, bölgede İran’ın neredeyse dilediği yere saldıracak imkanı, bahanesi oldu. Ve boşalan otorite yerine Suriye ve Irak üzerinden İran yerleşmek istedi. Nitekim kısmen de yerleşti. Yani, ABD’nin bölgedeki yanlış politikaları Kasım Süleymani gibi bir katilin önünü açtı ve en sonunda da o katilin ölümü ABD’nin elinden oldu. Şu durumda ne Süleymani gibi bir katilin arkasından yas tutabiliriz, ne ABD’yi alkışlayabiliriz. Ortadoğu’da tekerrür eden olaylardan bahsetmekten nefret ediyorum, ancak tekerrür eden olayları da hatırlatmak zorunda kalıyorum. ABD, Süleymani’ye yaptığının bir benzerini Saddam’a da yapmıştı. Önce onu silahlandırdı, yaptıklarına göz yumdu, sonra işi bittiğinde Saddam’ı ortadan kaldırdı. Aynı şekilde Irak işgalinin son beş yılı ve Suriye Savaşı’nın tümü boyunca İran ve Süleymani’nin yaptıklarına göz yumdu. Hatta Haşdi Şabi gibi IŞİD’in Şii versiyonu gibi davranan vahşilerin Irak ordusunda meşrulaştırılmasını izledi en sonunda da bu büyümesine imkan tanıdığı canavarı kendi öldürdü. Bölgede zaten olmayan istikrarın, bir süre daha sağlanamayacağını bir anlamda garanti etti. Petrol fiyatları yükseldi, İran’dan her an gelebilecek bir saldırının önü açıldı. Ama en azından Süleymani üzerinden Suriye’de İran’ın akıttığı kanın devamlı olmayacağının sinyalleri verildi, bir anlamda öldürülen çocukların, yerinden edilen binlerce insanın hesabı soruldu. Şu durumda, bölgeyi bir kaosun beklediğini söyleyebilmek için müneccim olmaya gerek yok. İran için baş tetikçisi Süleymani’nin intikamını almak hayati bir önem taşıyor. Bölgede ABD askeri noktalarını, ABD müttefiklerini, petrol hatlarını hedef alacaktır. Bu kez ABD’nin de boş durmayacağını, aynı şekilde karşılık vereceğini düşünüyorum. Bu karşılığın dozunun kaçması da olası… Çok büyük bir savaş olur mu, bilemem ancak bölgede etkili olacak kaosun buna bağlı olarak da istikrarsızlığın derinleşeceğini düşünüyorum. ABD-İran arasındaki gerilimin yoğunlaştığı anlarda Hürmüz Boğazı geçici olarak kapatılabilir. Bu gelişmelerden etkilenen petrolün etkisiyle tüm dünyaya etki edebilecek ekonomik problemler doğabilir. Bir iki kelime de Rusya için etmek gerekirse; her ne kadar İran’ın müttefiki ve ABD’nin hasmı olarak görünse de bu gerilimde Rusya’nın, Suriye’de olduğu gibi İran’la ortak hareket edeceğini düşünmüyorum. Rusya şu durumda böyle bir risk almayacaktır, yani İran bir anlam ABD karşısında yalnız, bu yalnızlık İran’ı çekingenliğe değil tam olarak köşeye sıkışmışlığın etkisiyle saldırganlığa itecektir diye düşünüyorum. Uzun yıllardır Ortadoğu’da istikrar ve huzur yok, bunun önemli nedenlerinden biri ABD ve onun yanlış politikaları, diğeri Arap Baharı sonrasında Suriye üzerinden etkinliğini artırmak isteyen İran. Şimdi aynı İran ve aynı ABD eliyle bölgedeki istikrarsızlık daha da derinleşeceğe benziyor, şu durumda üzüntüm bölgede gerilimin artmasının ABD ve İran’dan çok bölgeye vereceği huzursuzluktan kaynaklanmaktadır.

مشاركة :