Refik Huri ABD işgalinden sonra ‘güç yönetimi’ dışında Irakta yeni bir hükümet kurmak çok zor değil. Irak’ın devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyinin arzusu, Irakın ‘Arap Prusyası’ rolünü oynamasıydı. İşgalden sonra iktidara gelenlerin en büyük arzusu ise ABD ile Irak’ın birlikte gücü paylaşabileceği siyasal bir zemin temin etmekti. Elbette ki Irak’ta mezhep liderleri arasındaki durum Lübnanlılar arasındaki durumdan çok daha karmaşık. 4 yıl boyunca Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı olarak görev yapan yeni Başbakan Mustafa el-Kazimi, bütün sabiteleri, değişkenleri ve ayrıntılarıyla birlikte ülkedeki durumu ABD, İran ve İran karşıtı politikacıların bildiğinden daha iyi biliyor. ABD’nin Irakı işgal etmesine ve yönetmesine rağmen Irakı anlaması zor. Irak toplumsal dokusuna her ne kadar nüfuz etmiş, Devrim Muhafızları’nın tecrübesine benzer olan Haşdi Şabi örgütünü kontrolü altına almış ve Şii Evi içerisinde siyasi bir nüfusu arkasına almış olsa bile ‘hassasiyetleri dikkate alması ve Irak vatanseverliğinin gücünü hesaba katması’ İran için de oldukça zor. Farklı bir yol Washington, Tahran ve mezhep liderleri karşısında her gün türlü sınavlarla karşı karşıya olan Mustafa Kazimi’nin ve her türlü sosyal hizmeti talep eden halkın önündeki en büyük zorluğu, Bağdatın Arap kimliğine ihtiyaç duyduğu ölçüde Irak’ın rolünü yeniden tesis etmektir. Fakat bununla birlikte hükümetine güvenoyu veren milletvekillerinden farklı düşündüğü takdirde Kazimi’nin önünde sınırlı bazı seçenekler var. Ya kendisinden önceki seleflerinin takip ettiği yoldan farklı bir yol izler ya da kotaları terk etme ve sivil bir devlet kurma arzusundan vazgeçer. Ülkedeki bu çıkmaz, muhaliflerin mezhepsel ve etnik yapısından kaynaklanıyor. Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimindeki neo-conların Iraka demokrasiyi getirmeyi istediğine inanırsak, Afganistandaki ABD güçlerinin komutanı General Karl Eikenberry’ın şu sözü doğru olur: “ABD, sömürgeci yollarla devrimci hedeflere ulaşmaya çalıştı.” Kimse İrandaki teokratik Veyalet-i Fakih rejiminin Irakta liberal bir demokrasi istediğini düşünmüyor. Washingtonun yaptığı şey, sadece rejimi devirmek değil, bilakis devleti de imha etmekti. Bundan dolayı Şii ve Kürt muhalefetlerinin talepleri doğrultusunda orduyu feshetti. Zira Şiiler orduyu Sünniliğin sembolü olarak, Kürtler ise Arapçılığın sembolü olarak görüyordu. ABD’nin yaptığı şey, sosyal politik gerçekleri dikkate almaksızın hızlı bir şekilde yeni kurumları ve anayasayı oluşturmaktı. ABDnin Iraktaki sivil yöneticisi Paul Bremer şu sözleriyle bununla övünürdü: “ABD’nin bağımsızlığını kazanması 7 yıl sürdü. Anayasanın hazırlanması 12 yıl, siyasi partilerin ortaya çıkması ise 20 yıl. Oysa İngiliz kültürüyle doymuş bir haldeydi. Irak’ta ise bütün bunlar 2 yılda yapıldı.” Kaziminin seçenekleri Mevcut duruma yol açan şey Irak’ın zenginliğinin yağmalanmasıdır. Kamu malı, mezhep önderleri ve onların hükümetteki temsilcileri için ‘ganimet’tir. Nitekim Cumhurbaşkanı Berhem Salih, ‘yolsuzluğu şiddetin politik ekonomisi’ olarak görüyor. ABD ve İranın kendisine karşı zafer ilan etmesinin ardından DEAŞ yeni bir tür terörizmle geri dönüyor. ABD’nin “DEAŞ Halifesi” Bağdadi’yi öldürmesinin ardından General İsmail el-Mahlavi de benzer bir yorumda bulunmuştu. DEAŞ’la mücadele eden milis grupların talepleri, ‘politik, sosyal ve ulusal referanslar doğrultusunda’ DEAŞ’ın baskı, şiddet ve suikastlarına karşı mücadele edilmesidir. Meclisteki her parti ise istediği şeyi elde etme gücüne sahip olmadığının farkında. İran hala ABD kuvvetlerinin Irak’tan ayrılmasını talep etse de aynı durum Washington açısından Tahran için de geçerli. Herkes Maliki döneminde ABD kuvvetlerinin ayrılmasının el-Kaide’nin geri dönmesine yol açtığını biliyor. İstifa eden Başbakan Adil Abdülmehdi’nin parlamento tarafından onaylanan talebi de DEAŞ’ın güçlü bir şekilde geri dönmesinin kapısını açıyor. ABD işgali olmasaydı İran, Irak içerisinde bu derece nüfuz sahibi olamazdı. Şayet İran, ABD jetlerinin ve ABD’li danışmanların büyük rolü olmadan DEAŞ’a son verebilseydi Bağdatın ABDden yardım istemesine izin vermezdi. Yeni Başbakan Kazimi’nin vaatleri, halka gerekli hizmetlerin sağlanması, yolsuzluğa son vermek, Irakın bölgesel ve uluslararası hesapların görüldüğü bir yer olmaktan çıkarılması, sokaklara dökülen halk hareketi göstericilerini korumak ve taleplerini gerçekleştirmektir. Soru şu: Kazimi bunları nasıl başaracak? Ülke siyasetine egemen güçlerin etkisini sürdürdüğü süreç bitirilmedikçe hiçbir şey değişmeyecek. Kazimi bu zorluklara karşı durmayı başarabilirse, sivil bir devlet kuran ve Irakı tabii durumuna getiren ilk reformcu başbakan olarak tarihe geçecek. Bunun yanı sıra ilk kez ilkeleri makam koltuğuna tercih eden ve istifayı söz konusu kesimlerin yüzlerine fırlatan devrimci bir yönetici olacak. Asur kralı Sanherib MÖ 7. yüzyılda Ninovada şöyle bir kanun çıkardı: “Evinin temelleri kralın yolunu aşan kimse, evinin üzerinde bir direkte asılacak.” 21. yüzyılda Irak ve Lübnandaki iktidarın kamu ve özel mülkiyetini çalması makul değil. Fakat gücü elinde bulunduran iktidarlar bunu makul bir hale getirdiler. Bu lanetle yüzleşmek, Mustafa Kazimi’nin önündeki ciddi bir zorluk. * Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.
مشاركة :