Derler ki ağaç, büyük oranda ormanı gizleyebilir ancak ormanın gizli bileşenlerinden olmayabilir. İki Avrupa ülkesi güreşiyorsa onları küçük bir ülkede bir araya getiren şey, Libya’nın petrol ve gazı mı yoksa 8 seneden fazla süren iç savaş yüzünden yıkıma uğrayan ülkeyi yeniden inşa etmek mi? Hiç şüphesiz İtalya ile Fransa’nın Avrupa düzleminde ve hatta uluslararası planda pek çok meseleye olan yaklaşımlarında birçok ayrışma noktası mevcut. İtalya’da iki başlı bir yönetim söz konusu: Kuzey Birliği ve Beş Yıldız Hareketi. Bu ikisini halkçı, köktenci ve ulusal bir yaklaşım bir araya getiriyor ve aynı yaklaşımı benimseyen bir Avrupa gücü oluşturmak için çalışıyorlar. Bu çabalarındaki ilk müttefikleri de Marie Le Pen’in liderliğindeki aşırı Fransız sağı Ulusal Cephe. Kıtanın batısı ve doğusunda aynı yaklaşımı benimseyen başka Avrupalı akımlar da var. Ancak bunlar, Fransa ve İtalya’dakinden daha güçsüz. ‘Öteki’ne yönelik saldırı, ulusal bir temel konusunda tavizsiz olan bu akımların vazgeçilmez ilkelerden biridir. Fransa ve İtalya arasındaki artan tartışmaların bunun ışığında okunması gerekir. Halkçı Beş Yıldız Hareketi’nin siyasi lideri olan İtalya Başbakan Yardımcısı ve Çalışma Bakanı Luigi Di Maio, Fransa’ya yönelik başlattığı bir saldırıda Fransa’yı, Afrika kıtasındaki sömürge politikası çerçevesinde Libya’ya müdahale etmek ve Afrika’nın servetini sömürmekle suçladı. Başbakan Yardımcısına Kuzey Birliği lideri olan Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Salvini de katıldı. Tüm bunlar Fransa ve İtalya arasındaki siyasi, ideolojik çekişmenin tam ortasında yer alıyor. Roma’da hüküm süren iki parti, Fransa ve Almanya’nın AB liderliğini tekelleştirmesine ve Birlik üzerinden kıtaya egemen olmalarına şiddetle karşı çıkıyor. Bir anlaşmazlığın ve yaşlı kıtanın yaşadığı siyasi ve hatta fikri iki akım arasındaki çekişmenin detaylarını içeren büyük bir meselede Libya, yalnızca bir kart. Bu ayın 22’sinde Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ‘Fransa-Almanya İşbirliği ve Bütünleşme Sözleşmesi’ başlığı altında ikili bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, yeni bir Avrupa’nın sinyallerini veren pek çok işaret taşımakta. Bu adım, 1963 yılında General de Gaulle ile Şansölye Adenauer arasında imzalanan ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından iki ülke arasında yeni bir ilişki kuran Elysee Sözleşmesi’nin mütemmim cüzüdür. İki ülke arasındaki yeni sözleşme, AB içinde yeni bir birlik kuruyor ve İngiltere’nin AB’den çıkmasından sonra İtalya kendisini yarı yalnızlaşmış veya Avrupa oluşumu içerisinde ikinci sınıf bir güç olarak görüyor. İki İtalyan bakanın Fransa’ya karşı kullandıkları dil, Avrupalı siyasetçiler arasındaki alışıldık diplomatik hitabın tadını vermiyor. Üstelik İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Macron ve hükümetinin yer almadığı bir Fransa görme arzusunda olduğunu ilan edecek kadar ileri gitti. Bu söylemler, İtalya Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’nın iki ülke arasındaki gerginliği azaltma çabasına rağmen İtalya’daki siyasi tepkinin büyüklüğünü gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanı Mattarella, iki bakanın açıklamalarına şiddetle karşı çıkarak Fransa ve İtalya arasındaki güçlü bağı dile getirdi. İki İtalyan siyasetçi, Fransa’ya şu ithamlarda bulundu: Afrika ülkelerini fakirleştirdi, 14’ü aşkın Afrika ülkesinin ekonomisine hükmediyor; şayet bu egemenlik olmasaydı Fransa, ekonomik bakımdan geri kalmış bir ülke olurdu. Afrikalıların Fransa’nın fakirleştirdiği ülkelerinden kaçış trajedilerinin tüm yükümlülüğü Fransa’nın omzlarında. Afrikalı göçmenlerin sıkıntılarını umursamıyor, Sahra’ya ve Akdeniz’e geçmelerine katkı sağlıyor. İtalya Dışişleri Bakanı; Fransa’nın, Fransa’ya kaçan çok sayıda İtalyalı suçluyu teslim etmeye yanaşmamasından bahsetmedi. İki taraf arasında Libya’nın petrol zenginliğine dair çıkan çatışmadan bahsedecek olursak, bu, gerçekliğe uygun düşmemektedir. Nitekim küresel şirketler, ilan edilen standartlara göre Libya’da keşif ve yatırım ayrıcalığını elde ediyor ve bu ayrıcalıkların sunumunda titiz kurallar işletiliyor. ENI başta gelmek üzere İtalyan şirketler, bir süredir Libya’da, özellikle gaz alanında çalışma yürütüyor. Aynı şekilde Fransız Total şirketi, İspanyol Repsol şirketi ve daha başka şirketlerin de büyük bir yatırımı var. Libya’nın petrol üretim hacmine bakıldığında iki Avrupalı dost arasında bir çatışmaya davetiye çıkaracak kadar büyük olmadığı görülecektir. Avrupa gerçek bir politik akışkanlık hali yaşıyor. Sağcı, halkçı akım, birçok kıta ülkesinde yükseliyor. Önümüzdeki Mayıs ayında gerçekleştirilecek olan Avrupa Parlamentosu seçimleri, siyasi haritanın geleceğine dair en önemli ipucu olacak. Ne Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ne de Almanya Şansölyesi Angela Merkel, halkçı sağ kanat militanlığının kıtadaki alanını genişlettiğine işaret etmekten çekindi. Fransa Cumhurbaşkanı bu sözleşmeyi belki de Angela Merkel Almanya yönetiminden ayrılmadan önce Almanya ile gerçekleştirmek istedi. Avrupa’da halkçı sağ hareketlerin büyümesi ve Amerika’nın Donald Trump’ın başkanlığında yeni eğilimler benimseyerek Avrupa ve ABD arasındaki kadim işbirliğine yeni bir anlayış getirmesinin etkisi ile Avrupa’da değişimleri haber veren yeni sesler yükseldi. Orta ve uzun vadede boyutlarını okumak zor. Çin’in stratejik hedefleri olan etkin bir siyasi ekonomik güç ve ‘askeri bir kaplan’ olarak belirmesi, küreselleşme kavramının önüne yeni sorular koydu. Fakirliği artan ve yasadışı göç, aşırılık yanlısı şiddet hareketlerinin yayılması gibi küresel boyutlara sahip pek çok soruna yol açan bir insan hazinesi olan zengin kıta Afrika, kürenin ciddi bir ilgisine mazhar olmayan gerçek bir tehlike çanıdır. ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmış Avrupa’yı yeniden inşa etmek için Marshall planını sundu ve bu, uluslararası barışın gerçekleştirilmesine katkı sağladı. Şimdi de Avrupa, ABD, Çin, Japonya ve Arap ülkelerinin katkısıyla Afrika’nın kalkınmasını ve yetkin bir yönetimin kurulmasını sağlayacak uluslararası bir proje yürütülmelidir. Sahil ve Sahra ülkeleri, dünyanın sahne olduğu iklim değişikliğinden çok zarar gördü. Bu değişim, tarım ve hayvancılığı epey zarara uğratan gerçek bir felâkete ve binlerce gencin geçim telaşıyla ya göçe ya da aşırılık yanlısı hareketlere katılımına sebep oldu. Bugün Libya, halkının birden fazla taraftan akan silahları taşıdığı; tarih, coğrafya ve yabancı hırsların da çarpıştığı karmaşık bir iç savaş sahnesi. Herhangi bir Avrupalı güç, bugün sömürge döneminden bahsederse ona, ‘Aranızda günahsız olan kimse, ilk taşı o atsın’ deriz.
مشاركة :