Çin’in Mao Zedong’u hatırladığı gibi İran da Humeyni’yi hatırlıyor

  • 2/7/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

1 Şubat 1979 tarihinde Ayetullah Ruhullah Humeyni, 14 yıllık sürgün hayatının ardından Fransa’dan geri dönerek, İran İslam Cumhuriyeti’nin ilk ‘rehberi’ oldu. 1 Şubat’ta sabah saat 09.33’te sirenler ve araba kornaları çalmaya başladı. Bu, 40 yıl önce Humeyni’yi taşıyan uçağın Uluslararası Tahran Havalimanı’na iniş yaptığı saattir. Air France uçağının kaptanı, ülkesinin toprağına ayak basarken ne hissettiğini sorması üzerine Humeyni, kaptana “hiçbir şey” diye karşılık verdi. Ülkeye varışından 10 gün sonra -ki bunu İran’da ‘Şafak’ta 10 gün’ diye isimlendiriyorlar- Şah hükümeti devrildi ve 1 Nisan’da cumhuriyetin kuruluşu ilan edildi. Fakat Humeyni’yi karşılayan yüz binlerce insan, Humeyni’nin otoriter dini bir yönetim kurmayı planladığının farkında değildi. O dönemde halk, Humeyni’nin ne düşündüğünü bilmeden Şah’tan kurtulmak istiyordu. Daha sonra Humeyni’nin söylediği her şey kanunlaştı ve Ayetullah Uzma’dan daha fazlasına dönüştü. Humeyni, ‘İmam’ olarak bilinmeye başlandı. (Humeyni’ye bu ismi verenin merhum Filistinli lider Yaser Arafat olduğu söyleniyor. Buna karşılık Arafat, Humeyni’nin Tahran’daki İsrail Büyükelçiliği’ni Filistin Büyükelçiliği’ne dönüştüreceğine inanıyordu. Fakat Humeyni, Arafat’a ve diğer Filistinli yetkililere büyükelçiliğin balkonunda sadece fotoğraf çekilmelerine izin vererek, İsrail Büyükelçiliği’ni günümüze kadar kapalı tuttu.) Şii geleneğinde 12 imam var. Humeyni’ye bu ismin verilmesiyle birlikte Humeyni, devrim ve İslam Cumhuriyeti’nin imamı oldu. Humeyni, neredeyse geçmişini bilen herkesi ve hatta kendisine en yakın olanları bile idam etti. Kendisini Humeyni’nin manevi oğlu olarak gören Sadık Kutbizade, bunlardan birisidir. İranlılar, güçlü kişiliğinden dolayı Humeyni’ye halen saygı gösteriyor. Hatta Humeyni’nin kurduğu rejimden nefret edenler bile Çinli komünistlerin Mao Zedong’u hatırladıkları gibi Humeyni’yi mırıldanarak övüyorlar. Bu yıl İran Uzmanlar Meclisi Başkanı Ayetullah Ahmed Cenneti, Humeyni’nin mezarı başında ABD’nin gücünün gerileyeceğini söyleyerek, ABD’den korkmamaları gerektiğine inanmayan yanlış düşüncelere lanet okudu. Aynı gün İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, çöken ekonomiden ABD’yi sorumlu tuttu. Öte yandan Ruhani, yolsuzluğa, kötü yönetime, İran’ın tüm Ortadoğu ülkelerinde istikrarı sarsmaya yönelik müdahalesinin maliyetine ya da füze tesisine harcadığı fonlara değinmedi. Öyle ki Tahran, füze tesisinin İran’ı bölgenin birinci hâkimi kıldığını düşünüyor. Ruhani, insanlardan ABD’yi karşı ülkelerine yardım etmelerini ve direnmelerini istedi. İran’da yoksulluk, açlık ve işsizlik gösterileri devam ederken, Tahran, geçtiğimiz Cumartesi günü İsrail’e ve bazı Avrupa ülkelerine ulaşabilecek 1200 kilometreden fazla menzile sahip Cruise füzesinin başarıyla fırlatıldığını açıkladı. Üst düzey ABD’li bir yetkiliye İran ile savaş olasılığını sordum. ABD’li yetkili, bunun İranlılara ve onların Körfez’deki gemilerinden birine yaklaşıp yaklaşmayacaklarına bağlı olduğunu, ancak bu konuda İranlıların profesyonel olduklarını söyledi. Nabız yoklamaya bile cesaret edemeyecekler. Hizbullah, “İsrail’in Lübnan’a saldırması halinde karşılık vereceğiz” dediği gibi İran Savunma Bakanı da “Ümmet, her türlü tehdide aynı düzeyde kararlı bir şekilde karşılık verecek” sözlerini kullandı. Devrimin 40’ıncı yıldönümü kutlamasında İran Milli Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, Hamas ve Hizbullah’ın Yahudi devletine cehennemin kapılarını açmaya hazır olduğunu söyledi. Şemhani, “İsraillilerin ayakları altında yüzlerce kilometre tünel kazıldı. Gazze ve Lübnan’daki direniş güçleri, hassas füzelere sahip. İsrail’in aptalca bir hareketine karşılık vermeye hazırlar” diye konuştu. Şemhani, İran’ın Suriye’deki birliklerinin ve üslerinin İsrail’in yıkıcı saldırılarına maruz kaldığına değinmedi. İsrail’in imha ettiği Hizbullah’ın tünellerine gelince -ki Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İsrail’in şu ana kadar bu tünelleri fark etmemesinin sürpriz olduğunu söyledi- pek çok İranlı, Nasrallah’ın bu meseleyi hafife almasını eleştirdi. Çünkü bu tüneller, İran’a maddi zarar verdi. Devrimin 40’ıncı yıldönümü kutlamasına yönelik hazırlıkların artırılması gerekiyordu. İran Devrim Muhafızları’nın önde gelen teorisyenlerinden Hasan Abbasi, geçtiğimiz 28 Ocak’ta İran’ın Beyaz Saray’ı Hüseyniye’ye dönüştürmeyi planladığını ve 2065 yılında Kerbela anma törenlerinin Beyaz Saray’daki Hüseyniye’de düzenleneceğini açıklamakta gecikmedi. Abbasi, İran’ın 2065 vizyonu içerisinde başkent Londra’daki Buckingham Sarayı’nda İngiltere hükümetinin karargâhında Hz. Mehdi’nin 15 Şaban 2065 doğum gününü kutlamanın da yer aldığını dile getirdi. (Burada Buckingham’ın kraliyet sarayı olduğunu Sayın Abbasi’ye hatırlatmak istiyoruz.) Yine Abbasi, Ramazan ayında Kadir gecelerini Fransa’nın başkenti Paris’teki Versay Sarayı’nda kutlamayı vaat etti. (Aynı şekilde Sayın Abbasi, Versay da Paris’in kenar mahallerinde bulunuyor.) Abbasi, 40 yıllık devrim süresince buna dair işaretlerin olduğunu, peygamberler ve imamlar döneminde bu sürenin devam etmediğini söyledi. Şu an en güzel olan şey ise özgürlük isteyen İranlıların özgürlük uğruna hayatlarını tehlikeye atan Venezuelalıları gözlemleyip onlar için dua etmeleridir. Öte yandan İran rejimi önemli sebeplerden dolayı Nicolas Maduro rejimini desteklediğini açıkladı. Şöyle ki önceki Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, ABD’ye karşı stratejik bir tehlike oluşturması için Venezuela topraklarında İran-Venezuela füze üssü inşa etmek amacıyla önceki İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile 19 Ekim 2010 tarihinde gizli bir stratejik işbirliği anlaşması imzaladı. Aynı şekilde Sovyetler Birliği, 1960’ların başında Küba’da bu tarz bir füze üssü kurmayı planlıyordu. İran, projenin ilk aşamasının maliyeti olarak 10 milyonlarca dolar ödedi. İran merkezli kaynaklara göre İran Devrim Muhafızları da uranyum aramak gibi gizli operasyonlara katılan birçok şirket kurdu. Ortada başka bir durum söz konusu. Rusya-Venezuela arasında S-300 füze sistemine yönelik olası bir anlaşmadan bahsediliyor. İran, Venezuela’yla ilişkisi sayesinde büyük şeytana karşı bu füzeleri konuşlandırabileceğini zannediyor. İran ve Venezuela, aralarında güçlü bir stratejik ilişki kurduğu sürece onlar, yeni bir dünya düzeni inşa etme konusunda hemfikirler. Bu ilişkinin anlamı, ‘ya birlikte yaşayacağız ya da birlikte öleceğiz’ olabilir mi?

مشاركة :