​Abbas ve Trump... Arka kapı diplomasisi

  • 7/12/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Filistin tarafının ABD ile siyasi ilişkileri koparma kararına hiçbir zaman katılmadım. Trump yönetimi ile sadece “CIA” istihbarat kanalı üzerinden ilişki kurulmasını hala tasvip etmiyorum. İlişkiyi kesmeye dair keskin ve hararetli Filistin yorumu ve ABD’nin Filistinlilere yönelik bir dizi korkunç icraatları ortada dururken Amerikalılarla politik ilişki kurmaktan bahsetmek dahi en büyük günahlardan biri gibi durabilir. Filistin haklarının (Kudüs, mülteciler ve kendi kaderini tayin hakkı) en temel unsurlarını çiğnemiş ve bunu açıkça ilan etmiş bir yönetimle doğrudan ilişkilerin devam etmesi gerektiğine dair yorum yapmaya kimin gücü yetebilir ki? Bu alandaki tutumum marjinal gibi dursa da gün geçtikçe doğru bir tutum olduğu konusunda daha da ikna oldum. Trump Amerikasının hem müttefikleri hem de rakipleriyle olan problemli ilişkisi, doğrudan bir yüzleşmeyi gerekli kılıyor. Filistinliler ve Araplar kartlarını masaya arka kanallardan veya yazışmalar üzerinden değil doğrudan koymalılar. Siyasi bir kopma ve ABD tarafından misilleme ile sonuçlanan Filistin-Amerikan ihtilafının zirvede olduğu bir dönemde, Başkan Abbas’a ABD başkanı ile doğrudan ilişkileri kesmemesini tavsiye ettim. Zira ihtilafın gölgesinde ilişkiyi sürdürebilir ve taviz vermeden pozisyonunu ve haklarını kararlı bir şekilde koruyabilir. Bilindiği üzere önceki ABD yönetimleri Filistin haklarının önemli bir kısmını ve en önemlisi olan iki devletli çözüm başlığını zaten desteklemiş ve benimsemişti. Son zamanlarda Trumpın barış adamı olarak nitelediği Abbas, Filistinlilerin ABD’nin plan ve adımlarını reddettiğini -açıkça ilan etmese de- doğrudan Trump’a iletebilirdi. Zira ABD, plan ve adımları ile her türlü girişimi süresiz bir şekilde akim bırakmıştır. Yine Abbas Trump’a, planlarının kesinkes başarısız olduğuna dair bakış açısını sunabilir hatta mutlaka sunmalıydı. Böylece doğrudan mücadele yöntemini tercih etmiş olurdu. Sadece Filistinliler onlarla aynı fikirde olmadığı-ki temel ve önemli meselelerde tam bir fikir ayrılığı var- için değil, bilakis başarının kaçınılmaz bir şartı olan objektiflik Amerikan düşüncesinde olmadığı için barışın sağlanamadığı doğrudan iletilebilirdi. Gerçi ABD düşüncesi sübjektif olarak değil de saçma olarak nitelense çok da yadırgamam. Filistinlilerin “yüzyılın anlaşması” konusundaki çekincelerine dair argümanları, Trump ekibinin başarı konusundaki iddialarından çok daha güçlü. Hatta Filistin argümanlarının gerçekliği ve güvenirliliği Amerikan argümanlarının aksine sahada ispatlanmış durumda. Amerikan argümanları hala yerinde sayıyor, elle tutulur herhangi bir kazanım ortaya koyamadı. Ortaya koyabildiği sadece erteleme sonra yine erteleme… "Yüzyılın Anlaşması" neredeyse üçüncü yılına girdi, anlaşmanın teorisyenleri temel alınarak geliştirilebilecek ya da değiştirilebilecek veya denge unsuru olabilecek bir olgu ortaya koyamadılar. Aksine olguların birçoğu İsrail gündemi ve gerekleri göz önünde bulundurularak ortaya kondu. Bu da, İsraillilerin daha radikal ve saldırgan olmalarının ve Filistin topraklarının Golan tarzında ilhak edilmesinin önünü açtı. Herhangi bir muhtemel Abbas-Trump buluşmasında Abbas’ın eli kesinlikle daha güçlü olacaktır. İki yıllık hazırlık sürecine rağmen, Amerikan adımlarının işlevsizliği ortaya çıkmış oldu. Trump, Filistin sorununu aşmak için ne yapabilir? Hiçbir şey… Bazıları, Amerikalılarla doğrudan "siyasi" bir ilişkinin yeniden başlatılmasının, Filistin haklarını temelden yok sayan tüm Amerikan eylemlerine meşruiyet kazandırma anlamına geleceği endişesini taşıyorlar. Bu sübjektif ve yanlış bir çıkarımdır. Meşruiyet kazandırma bu şekilde olmaz. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Trump’ın tanımladığı gibi barış adamıdır ya da en azından barışı seven bir insandır. Filistinliler ve Araplar arasında, kabul ve itiraz etme meşruiyetine sahip olan tek lider odur, bu onun kullanabileceği en etkili silah olabilir. Herhangi bir Filistin-Amerikan buluşmasından önce veya sonra Filistinlilerin tanımlandığı şekliyle Filistin ulusal haklarını içermeyen bir çözüm belgesini imzalamayacağını beyan etse bu bile yeterlidir. Sadece taviz verilemez Filistin haklarını savunmakla kalmayıp, aynı zamanda herhangi bir karmaşıklık şüphesini ve hatta "yüzyılın anlaşmasının" dolaylı onayını da ortadan kaldırmış olur. Ayrıca, belki de daha önemlisi, yalnızca "Yüzyılın Anlaşması”na "hayır" demek ya da bazı Filistinli siyasi liderlerin sürekli dillendirdiği "ölü doğdu" kavramlarını kullanmak yeterli değildir. "Hayır" demenin samimiliği, derhal alınması gereken bir dizi Filistin eyleminde somut hale gelecektir. Bunlardan öncelikli olanları; iç işlerin düzene konması, felaket getiren bölünmenin sona ermesi, Filistinlileri bir araya getiren Filistin ulusal kurumlarının geri dönmesidir. Aksi halde söz konusu kavramlar, birer slogan olmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir. Trump, İsrail seçimlerinden sonra "Yüzyılın Anlaşmasını" ilan edebilir ya da yüzüncü kez erteleyebilir, ancak en önemli gerçek şudur: Filistinliler, bildiri öncesi ve sonrasında kendileri için ne yapıyorlar? Çalışma programları nedir, kapının ardında davalarını bekleyen tehlikelerin farkındalar mı?

مشاركة :