İranın yanlış hesapları provokasyonları ve gerilimi tırmandırıyor

  • 10/3/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

İran’ın Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine karşı düzenlediği saldırı, İran politikasının mevcut yönüne ilişkin bir dizi soru işareti yarattı. Saldırının öncesinde büyük bir karar alınmış olduğu kesin. Çünkü kapsamı ve uluslararası etkileri ile saldırı kırmızı çizgiyi geçmek ve sadece Suudi Arabistan değil ABD’ye de savaş ilan etmek gibiydi. Saldırının zamanlaması da ilginçti. Çünkü arka planda uzlaşı ve yaptırımların hafifletilmesi çağrısında bulunan seslerin ve İran-ABD arasında bir zirve düzenlenmesi olasılığının gölgesinde gerçekleşti. Zamanlama, İran liderliğinin hangi yöne gittiğine ilişkin daha da büyüyen bir ikilemi ortaya çıkardı. Görüşüne başvurduğum Batılı bir politikacı, son saldırının İran rejiminin hayatta kalması ile ilişkili bir planın parçası olduğuna inanıyor. Son aylarda İran liderliği kendisini artan iç baskılar karşısında buldu. Bunun temel nedeni de ekonomik yaptırımlar ve uzun vadede İran halkı üzerindeki etkileri. Yaptırımlar, İran halkının son yıllarda kısmen yaşadığı rahatlamanın ardından geri döndüğü için ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ile yeniden nükseden zorluklar, halkın umutsuzluğunu ve öfkesini arttırdı. Devrim Muhafızları’nın Suriye ve Lübnandaki başarısız projesine yatırılan milyarlarca doların oluşturduğu ek  yük nedeniyle açıktan yapılan eleştirilerin dozunun artmasına yol açtı. Nitekim bu proje, Suriye’de Devrim Muhafızları, Suriye ve Lübnan’da Hizbullah mevkilerine arkası kesilmeyen saldırılar ile çökmeye başladı. Halihazırda son aşamalarına doğru ilerleyen Suriye çatışması sınırları içinde İsrail, İran ve Hizbullah’ın ek bölgesel güç elde etme, askeri varlığını güçlendirme ve Suriye’nin yeniden inşasından ekonomik faydalar elde etmeyi amaçlayan beklentilerini sınırlamak için sürekli bir gölge savaşı başlattı. Bu durum özellikle İsrail’in son yıllarda yüzlerce “hedefe gönderilmiş” füze saldırısı düzenlemenin yanı sıra İran ve Hizbullah’ın ikmal hatlarına, silah depolarına ve askeri tesislerine gizli operasyonlar düzenlediğini itiraf etmesinden sonra artık bir sır değil. Bu esnada İran ekonomisi de yavaşlıyordu. 2019 yılında enflasyonun yüzde 37ye ulaşması ve gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) büyüme oranının da yüzde 6nın altında gerçekleşmesi bekleniyor. Bu ekonomik zorluklar siyasi huzursuzluk ve kargaşa ile aynı zamana denk geldi. Nitekim geçen yıl düzenlenen gösteriler, İran liderlerinin oldukça dikkatini çekmişti. Rejim lideri Ali Hamaney’in İranlıların günlük şikayetlerini ve yaşadıkları zorlukları paylaşmadığı ve otorite onun elinde iken kendini güvende hissetiği kesin. Fakat Hamaney, ayaklanmış bir halkın önemli bir tehdit oluşturduğunun da tamamen farkında. Hem büyük gösteriler, başta ABD olmak üzere dünya çapında ilgi çekip destek görebilir. İran’ın 2019 savunma bütçesi, İran liderliğinin iç istikrara ilişkin korkularına ışık tutmaya yardımcı oluyor. İran’ın genel askeri bütçesi %28 oranında azalırken Devrim Muhafızları’nın bütçesi de  %17 oranında azaldı. Buna karşılık, muhalifleri izlemek ve sindirmekle görevli İstihbarat Bakanlığı’nın bütçesi yüzde 32 oranında arttı. Hizbullah’ın da gözetmesi gereken ekonomik ve iç politik itibarı var. Yıllık 700 milyon dolar ile  Hizbullah’ın finansmanının büyük bir bölümünü İran karşılıyor. Bu yüzden kendisi için savaştığı ülkeye uygulanan yaptırımlardan dolayı endişeli. Nitekim Genel Sekreteri Hasan Nasrallah geçenlerde yurtdışındaki destekçilerinden ekonomik destek istedi. Geçen aralık ayında yapılan kamouoyu araştırması, Lübnanlı Şiilerin yalnızca üçte birinin Hizbullah’ın İsrail’e karşı askeri bir yüzleşme başlatmasına karşı olmadıklarına işaret etti. Bütün bunlara ilaveten İran, Beşşar Esed rejimini desteklemek ve iktidarda kalmasını sağlamak için Suriye’ye çok fazla yatırım yaptı ve insani, mali olarak ağır bir bedel ödedi. Ayrıca İran’ın son 10 yıldaki toplam savunma harcamaları da 140 milyar dolara ulaştı. Bu yüzden İran halkının büyük bir bölümü, bu kadar büyük miktarlardaki parayı içerideki ciddi ekonomik sorunlar çözmek için kullanmak yerine başka ülkelerde kullandığı İran liderliğine öfkeli. Bu ekonomik ve politik komplikasyonlar İsrail’in, İran ya da İsrail’in Suriye’de düzenlediği sınırlı hava saldırılarını kırmızı çizgiyi geçmek şeklinde görmeyen Hizbullah’dan intikam almasını sağladı. Konuştuğum Batılı politikacının dediği gibi İsrail, daha dinamik askeri operasyonlar düzenlemeye ve Irak’ta Haşdi Şabi’yi bile hedef alacak bir duruma gelmiş olsa da  İran’ın siyasi iradesine ilişkin varsayımı değişmedi. Bu durum İran rejimini istikrarına yönelik büyük bir tehdit ile karşı karşıya bıraktı. Rejim, politikalarını ve başarısızlıklarını İran halkına açıklamakta zorlanmaya başladı. İran’ın asıl endişesi, rejime karşı en büyük tehdidi oluşturan iç huzursuzluklar ve kargaşalar. Dolayısıyla yaptırımlar mevcut halleri ile bile yürürlükte kaldıkça bu tür huzursuzluklar her an patlak verebilir. Bu nedenle rejim; iç öfke ve tehdidi etkisiz hale getirmenin ve halkı yanına çekmenin tek yolunun, ana mesele olan petrol piyasasına uygulanan yaptırımlar etrafında dönen bir askeri operasyon düzenlemek olduğunu düşündü. Çünkü halk ancak bu şekilde rejimin etrafında toplanabilirdi. İran rejimi, halkını ve milliyetçi duygularını herkesten daha fazla tanıyor. İranlı liderler askeri bir çatışma anında İranlıların liderlerinin etrafında toplanacakların biliyor ve buna güveniyorlar. Buna dayanarak İran, ilk olarak askeri bir kışkırtma nedeni oluşturmak için 2 petrol tankerine düzenlediği saldırı ile Basra Körfezi’nde suların ısınmasını sağladı. Konuştuğum uzman, İranlıların bu saldırıların ardından çatışmaya yol açabilecek türde bir karşılık beklediğini vurguladı. Ancak bu karşılığı almakta başarısız olduklarında hem daha etkin hem de 2 kat daha etkili olan B planına başvurdular: Birinci etkisi: Baş düşmanı Suudi Arabistan’a indirdiği darbe ile rejiimin içeride İran halkı nezdindeki puanını yükseltmiş oldu. İkincisi: Uluslararası ekonominin belkemiğini yani petrolü hedef alarak ABD ve Batı’ya karşı ekonomik savaş aracını kullanmış oldu. İran, Saudi Aramco şirketine ait tesislere düzenleyeceği saldırının, Avrupalı ülkeler üzerindeki ekonomik baskıyı arttıracağını bunun da onları İran ile diyaloğu başlatması için ABD’ye daha fazla baskı yapmaya iteceğini düşünüyorlardı. İranlı liderler ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’ın da askeri bir operasyon yürütmeyeceğini tahmin ediyorlar. Zaten onlarda böyle bir operasyondan endişeli değiller çünkü kendi görüşlerine göre bu yalnızca İran halkının gözünde güçlenmelerini ve gelecekte yürütülebilecek müzakerelere oturma şartlarının iyileşmesini sağlayacak. İran liderliğinin hesapları bu şekilde. Görüşüne başvurduğum Batılı politikacı ise; İran rejimine uygulanan baskının artması dolayısıyla daha zayıf düşmesi beklendiğinden paradoksal olarak rejimin provokasyonlarını arttıracağını ve askeri operasyonlarının kapsamını “bir savaş durumuna” yakınlaştırabileceğini belirtiyor.

مشاركة :