Arap dünyasının hayati alanı

  • 4/17/2021
  • 00:00
  • 5
  • 0
  • 0
news-picture

Siyasetin kendi bölümleri vardır ve bunlar azalıp çoğalabilseler de genellikle 4 tanedir; kim kimin düşmanı, dost kim ve ikisi arasında konumlanan kim? Bir önceki ABD başkanı, dostları tarif etmek için kriterler belirledi ve bunların dışında kalanları düşman olarak karşı tarafta konumlandırdı.  Bunların hepsini “Önce ABD” adındaki büyük büyüteci altında tanımladı. Ondan önce Oğul George Bush, 2001’deki 11 Eylül saldırılarının akabinde bizimle olmayan bize karşıdır demişti. Başkan Joe Biden ise kendisinden önce Trump ve Bush’un yaptığı gibi politikası için kapsamlı bir slogan oluşturmadı. Ancak gerek dahili gerekse harici politik metodu çevreleme (containment) politikası, yani ABD’nin politikalarına muhalif taraflarla başa çıkarken sopa altından havuç ya da havuç altından sopa gösterme politikasının adamı olduğunu söylüyor. Başkan Barack Obama ile birlikte bu politikayı yürüttü ve İrana uyguladı. İran’ın ABD’deki devasa mal varlığı üzerindeki blokeyi kaldırma karşılığında nükleer faaliyetlerini kısıtladı ve onunla olan gerginliği azalttı. Ancak, bu politika, bugün kendisini uçurumun eşiği hatta uçurumun kendisi olan taktiklere yönlendiren başka bir strateji izleyen, paranın, silahın ve dinin gücüyle ilerlediği hayati bir alan yaratan İran ile tekrarlanabilir mi? Joe Biden gerek yasa koyucu gerekse uygulayıcı olarak Amerikan siyaseti merkezinin iki kanadında da yaşadı. Şimdi de Beyaz Sarayda iç ve dış politika dünyasında uzun süreli deneyime sahip geniş bir yardımcılar yelpazesini seferber etti. Beyaz Saray’da 4 yıl sürecek siyasi zamanının bölümlerini tesis etmeye girişti. Yükselen siyasi, ekonomik ve askeri rakip hanesine Çini yerleştirdi. Yumuşak ve sert alanlar dahil olmak üzere Rusya ile ilişkilerini yeniden tanımladı. Uzun siyasi tecrübesi ve yardımcılarının becerisiyle, başkan Donald Trump dönemindeki sarsıntıların onu da es geçmediği ana müttefiki Avrupa Birliği ile ilişkilerini onarmaya başladı. Dışişleri Bakanı Blinken, insan hakları sloganı altında sesli bir savaş yürütüyor. Ne var ki bu, etnik oluşumları, ekonomik dengesizlikleri ve Amerikan toplumunun yapısında mobil etkileri olan sosyal eşitsizlikleriyle bizzat Amerikan iç dünyasında yaldızı dökülmüş bir slogan. Başkan Biden Latin Amerika ile ilişkilere büyük bir dikkatle yaklaşıyor. Meksika ile Trump’ın duvarı sorunu hala askıda olsa da, Latin göçmenler sorunu konusunda büyük bir esneklik gösterdi. Ama özellikle Ortadoğuda henüz bir müttefik ve düşman tanımı yapmadı. NATOnun önemli bir üyesi olan Türkiye, ABDnin yalnızca iki ülke arasındaki ikili ilişkilere değil, aynı zamanda ittifakın özüne uzanan bir çatlak olarak gördüğü Rusya ile silahlanma ilişkisine ilişkin kararını henüz vermedi. ABD’de ikamet eden Gülen sorunu, Türk-Yunan anlaşmazlığı ve Türkiyenin İranla ilişkileri konuları da belirsizliğini koruyor. Çevreleme politikası tüm kapılar, tüm bölgesel ve uluslararası güçler için anahtar olamaz, çünkü her vakanın kendine özgü özellikleri vardır. Bugün İran, çevreleme politikası şemsiyesi altında Barack Obama yönetiminde Beyaz Sarayın diğer 5 ülke ile müzakereler yürüttüğü İran’dan farklı. İdeolojik, askeri ve ekonomik olarak hareket ettiği bölgede artık hayati bir alana sahip bulunuyor. Timsah derisi ve dişleri gibi sert ve katı olan tüm bu gelişmeleri çevrelemek ve kapsamak kolay değil. Başkan Barack Obama ve yardımcısı Joe Biden döneminde, Türkiye ile ABD arasındaki siyasi uyum, Atlantik ittifakının kuralları ve Rusya ile dinamik ilişkilerle belirlenmiş bir kapasiteye sahipti. Bugün, büyük Ortadoğu bölgesi sahada yeni gerçekler yaşıyor. İran, sınırsız askeri ve ideolojik varlığının uzandığı bir hayati alan oluşturma politikası ve zihniyetine göre düşünüyor. Şii ideolojik temellere dayanan jeopolitik gerçekleri dayatmak için birden fazla bölgede ateşli savaşlar yürütüyor. Türkiye de bugün Biden ve başkanı Obamanın kapsadığı aynı ülke değil, o da bölgede Sünni dini siyasi ve ekonomik faktörlerin iç içe geçtiği bir hayati alan haritasına göre hareket ediyor. Tarih, ülkelerin hayati alan politikalarını büyük çaplı sınır ötesi askeri çatışmalara giriş olarak anar. Buna bir de kendi güvenlik ekonomik ve politik hesapları olan büyük ülkeler arasındaki strateji mücadelesi ekleniyor. Jeopolitik statüsü, askeri ve siyasi açıdan hassas bazı alanlarda varlığını zorunlu kılan bir ülke olarak Rusya, hesaplarını ABD, Çin ve Avrupa dahil olmak üzere diğer büyük güçlerle çatışmalara neyin yol açabileceğine dayandırır. Genişleyen ve daralan terörizm odaklarına rağmen Latin Amerikada yanan Ortadoğu ve Afrikada olduğu gibi sıcak noktalar görmüyoruz. Ortadoğu ve özellikle Arap bölgesi, asgari çıkarlarını, güvenliğini ve egemenliğini koruyan, birden çok dış müdahale ile yüzleşen hayati bir alan oluşturabilir mi? Bugün, İran tarafından yönlendirilen ve hareket ettirilen bir Şii İslami varlık ile Türkiyenin hareket ettirdiği ve onu hareket ettiren bir Sünni İslami varlık var. Eksik olan, bölgede şiddet içeren ideolojik saflaşmaların ötesine geçen yeni bir vizyonla barış ve iş birliğini sağlayan bir denge denklemi yaratabilecek Sünni Arap İslami varlığıdır. Birçok Arap ülkesinin tanık olduğu savaşı, hayati alan siyaseti körüklüyor. Bunun en büyük kaybedenleri ise Sünni Araplar, çünkü bu politikanın hedef tahtasında yer alıyorlar. Katılmadığım veya kabul etmediğim bir realite ile karşı karşıyayım ama gerçekçi olma ve imkansızı isteme babında; yeterli dini, siyasi ve ekonomik güce sahip Arap ülkelerinin, bölgedeki gelişmelerin ortasında siyasi bir vizyon meydana getirmesi gerektiğini düşünüyor ve bunu söylüyorum. Komplo teorileri, etkisiz ve çaresizlerin silahıdır. Buna karşılık, Mısır’da yaşamı hedef alan Etiyopya’nın Nahda Barajı meselesi evreleri sırasında yaşadıklarımız, üzerinde uzun uzun durmayı hak ediyor. ABD Başkanı Joe Biden, savaşlarını açık ve açılmayı bekleyen cephelerde veriyor. Avrupa birden fazla dilde düşünüyor. Çin yeni tip bir küresel güç, Rusya ise çarlıktan komünizme ve oradan cumhuriyete geçiş yapsa bile, uluslararası siyaset platformunda kalmaya devam edecek bir güç. Peki, dağınık Araplar, kendi topraklarında diğer oluşumlara müdahale etmeden, ancak dışarıdan gelen hayati alanların yayılmacılıklarına da karşı koyarak kendi hayati alanlarını kurabilirler mi?

مشاركة :