İran karşı baskısının sınırları

  • 7/6/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Siyasi sahneye baktığımızda, İran’a muazzam bir Amerikan baskısı olduğu açıktır. Modern çağda bir devlete karşı yapılabilecek en büyük baskı denilebilir. Bu baskılar, aynı ivmeyle devam ederse, İran rejimini orta vadede sarsabilir. Buna karşılık İran, bu baskılara karşı baskılarla karşılık vermeye çalışıyor. ABD’ye karşı böyle bir seçeneği olmadığı için, İran’ın baskısının çoğu iki yere yöneliyor; Avrupa ülkeleri… Bunu da Uranyum zenginleştirmesini hızlandırarak yapıyor. Diğeri ise Arap komşuları… İki temel hedefe ulaşmak istiyor: İlki, İran yönetiminin boyun eğmediğini göstererek iç kamuoyunu sakinleştirmek, bunun için de Amerikalıları kızdıracak eylemler yapıyor. İkincisi, Amerikanın müttefiklerini örtülü bir şekilde tehdit etmek… Bu müttefikleri vurmak ABDnin caydırıcı eylemlerinin önemini azaltmak anlamına geliyor. Avrupa düzeyinde istenilen sonuç elde edilemedi, kendi bacağına ateş ettiği söylenebilir! Bölgesel düzeyde İran, bu karşı baskıları gerçekleştirmek için bazı Arap bünyesi içinde bulunan ve kendisine destek olan cemaatleri kullanıyor. Dar ancak aktif ve ideolojik sosyal gruplar; İran içine ve dışına bunlar aracılığıyla mesajlar gönderiliyor. Bunların tamamı (bir kısmı Narenciye Arapları, diğer bir kısmı hurma Arapları) Arap… İran bu güçleri kendi hayallerini gerçekleştirmek için kullanıyor, ancak davulcu kullanmak gibi bir şey denilebilir, zira çok fazla gürültü çıkarmasına rağmen sahada çok az sonuç veriyor. İran sadece zaman kazanmaya çalışıyor, bazı siyasi ya da askeri liderlerin açıklamaları ile gündem oluşturuyor, böylece sesini duyurabileceğini düşünüyor. Bu cemaatlerin sürekli İran güzellemesi yaptığı da ayrı bir gerçektir. Bazı İran yanlısı Araplar (Narenciye Arapları),  çıkarttıkları gürültüye rağmen İrana yardım etme kabiliyetleri azaldı. İran, Lübnan’daki İran yanlısı Hizbullah’ı iki sebepten dolayı kullanamıyor; Birincisi ve daha az önemlisi, Lübnanlı politikacılar ve yetkililer ABD yönetimin temsilcilerinden sert sözler duydular; İsrail sınırlarına herhangi bir müdahalede bulunacak partinin,  görülmemiş bir İsrail tepkisi ile karşı karşıya kalacağını söylediler. Bu durum, partinin Lübnan’da kullanılmasını kısmen de olsa engellemektedir. En önemli sebep ise; İran’ın partiyi kullanmasını tamamen engelleyen Rus tutumudur, geçen hafta üst düzey yetkililerinden birisinin “İranla bir dostluğumuz var, ancak İsrailin güvenliği bizim için büyük önem taşıyor” demesi, İsrail güvenliğinin ihlali durumunda Rusya ile İran’ın dostluk düzeyinin gerileyebileceğini göstermektedir. Bu da İran’ın en son isteyeceği bir durumdur. İran manevralarının kapsamını sınırlayan, Suriyedeki askeri ve siyasi varlığı nedeniyle Rusya ve İsrailin baskısı altında olmasıdır. Dolayısıyla karşı baskının bu yönü işlevsiz durumda… İran karşı baskısının diğer tarafını ise Husiler oluşturmaktadır. Bu Arap müttefikini(Kahve Arabı) sürekli kışkırtmakta ve silahlandırmaktadır. Husiler şimdiye kadar kullanabilecekleri tüm yeteneklerini kullandılar ancak fayda etmedi. Şu an savunma halinde, saldırı aşamasına geçemedi, ne var ki davulcunun sesi ve sloganlar peş peşe geliyor. İran’ın yardım öngördüğü diğer bir kesim ise Irak’tadır. İran’ın emri altındaki Hizbullah gibi manevra kabiliyeti sınırlı bazı kesimleri kullanmak istiyor. Bazı analistler bunların, yetkileri kısıtlı, menfaat düşkünü ve kolayca kandırılabilen bazı Iraklı politikacılar olduğunu söylüyor. Oradan bazıları, Bağdattaki Bahreyn büyükelçiliğini yakmanın yanı sıra Suudi Arabistana silahlı insansız hava araçları (SİHA) yolladılar. Bahanesi ise, Filistin ekonomisine dair düzenlenen Manama çalıştayı. Çalıştayın bazı ülkelerdeki yazarlar (narenciye ve hurma ülkeleri) tarafından tenkit edilmesi anlaşılabilir bir durumdur, ancak elçiliğin yakılması başka bir duruma işaret etmektedir. Burada yeni bir parantez açmak istiyorum. Iraklılar genel olarak Arap müdahalesini olumsuz yönüyle yaşadılar. Büyük Iraklı sosyolog Falih Abdulcebbar “Takke ve Efendi” isimli kitabında şunları aktarır; “Saddam Hüseyin’in geç dönemindeki Iraklılar Araplara zarar verdiler. Saddam Hüseyin tarafından kurulan ve silahlandırılan bazı Araplar Filistin’e destek bahanesiyle böylesi bir adım attılar. Filistin meselesi Irak rejimi açısından sembolik anlamın ötesinde bir şey ifade etmemiştir. Bazı dar çıkarları gerçekleştirme vasıtası olarak kullanıldı.” Aynı şekilde İran istihbaratı siyasi sahneyi yanlış okudu, Bahreyn elçiliğini yakılmasını teşvik etti. Filistin meselesini bahane ederek karşı baskı oluşturma gayreti içerisine girdi. Hâlbuki Suudi hükümeti Manamadaki çalıştayın zamanlaması belli olduğunda, Başkenti Doğu Kudüs olan, iki devletli çözümden yana olduğunu zaten vurgulamıştı. Büyükelçiliği yakma eylemi, Filistin davasının kötüye kullanılmasıdır. Aynı zamanda tehlikeli bir adımdır. Her zaman kaybeden ata bahis oynayan bazı Filistin kuvvetlerinin desteği de olmuş olabilir. Bağdat’taki büyükelçiliği yakan güçler Filistin’i önemsedikleri için bunu yaptılarsa, aynı grupların İsrail’le üst düzey diplomatik ilişkiler kuran, İsrail’le büyük ekonomik çıkarları olan (Mesela Türkiye), İsrail yetkililerini en görkemli şekilde karşılayan ülkelerin büyükelçiliklerini de yakmaları gerekmez mi? Yukarıda değindiğimiz söz konusu mantık bunu gerektirmez mi? Demek ki bu eylemin arkasında başka nedenler var. Bu nedenler arasında Filistin’in olmadığı çok açık. İran’ın, Arap halkının duyarlılık gösterdiği çok iyi bilinen bu sorunu kullanımı yalnızca Bağdat’la sınırlı değil, Gazze’de de aynı şeyi yapmaktadır. Hamas’ın silahlandırılması ve yardım edilmesi, İran’ın karşı baskı projesinin bir parçasıdır. Böylece, kıymetsiz bir amaç için yüce bir hedef feda edilmektedir. İranın karşı baskı projesinin bir kısmı tamamen işlevsiz, diğer bir kısmı ise kaçınılmaz olarak etkisiz durumda… İran projesi yanlısı kampın dışında hiç kimse bu türden adımları tasvip etmemektedir. İranlı yetkililer, söz konusu projeleri hakkındaki olumsuz Arap duygularını anlayamıyorlar. Dengeleri gözetme konusunda hassasiyet gösteren Irak hükümetinin çeçen ay Mekke’deki Arap zirvesindeki açıklamalarına baktığımızda sahip olduğu pozisyonu açığa vurmaktadır. Söz konusu açıklamalara bakıldığında, Bahreyn Büyükelçiliğinin yakılmasını kınadığı ve bunu bir egemenlik ihlali olarak değerlendirdiği öngörülebilir. Zira gereksiz İran müdahalelerini Irak idari mekanizmasını felç etme olarak değerlendirmişti. İran’a bağlı ancak resmi kurumları dışında kalan silahlı dini ideolojik bir gücün kuşatması olarak görmüştü. Öte yandan, İranlılar, Arapların haklı taleplerini anlamama konusunda ısrar ediyorlar. Araplar kendi hayati meselelerinin İran tarafından bir manevra platformu olarak kullanılmasını istemiyorlar. İran rejimi bu davranış biçiminin İran içinde bir karşılığının olmadığının (İrandaki yürüyüşlerde, Arap meselelerine müdahale edilmesi ve bunun için fon ayrılması kınanmıştı) farkındadır. Dışarıda da bir karşılığının olmadığına ve sahada sınırlı bir etkiye sahip olduğuna yukarıda değinmiştik. En önemli mesele, İran’ın karşı baskı projesinin -Filistin sloganı altında gizlenmiş olsa bile- Arap bölgesinin büyük bir kesimi tarafından kabul görmediğinin İran rejimi tarafından idrak edilememesidir. Söz konusu projeye benzer diğer projeleri de ya düşmek ya da dağılmak üzeredir. Filistin idaresindeki bilge adamların –ki çoğunluğu öyledir - İran hükümetinden davalarının "ticaretini" yapmamalarını talep etmemeleri üzüntü vericidir. Bu sakıncalı ticarete katılmayan ne yazık ki çok az kimse var. İranın karşı baskı projesinin son derece gülünç ve gürültüden ibaret olduğu açıktır.  Son söz: İnsanlar hadiseleri kültür, deneyim ve çıkar gibi pek çok unsuru göz önünde bulundurarak açıklar. Her halükarda musafaha eden el samimi değil!

مشاركة :