Arap sahnesinde iki şahsiyet: Abdunnasır ve Burgiba

  • 2/1/2020
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Geçen yüzyılın altmışlı yıllarında Arap dünyasında iki isim, farklı iki zihniyet ve ses oluşturdular. Her ikisi de siyasi ve fikri vizyonları, ülkelerinin içinde ve dışında yaptıkları ile üzerlerinde durulmayı hak ediyorlar. Varlıklarının üzerinden geçen on yıllara ve Arap dünyasının şahit olduğu muazzam değişimlere rağmen kendilerine dönmeyi, ayrı ayrı kişiliklerinin ve projelerinin okunmasını hak ediyorlar. Bu iki şahsiyetin iktidara gelme yönteminin farklı olmasının yanı sıra aldıkları eğitim ve uzmanlaştıkları alan, dünyadaki deneyimlere vakıf olma dereceleri öznel yapılanmalarını etkiledi. Bu da farklı siyasi ve fikri seçeneklere yol açtı. Cemal Abdunnasır, siyasi olarak parlamento seçimleri aracılığıyla partiler tarafından yönetilen ama siyasi kararın; ülkede askeri üsleri, kral ile hükümete almaları gereken kararları dikte eden bir yüksek komiseri olan İngilizlerin elinde olduğu bir krallıkta yetişen bir subaydı. Abdunnasır krallık yönetimini deviren bir askeri darbe planladı. Plan başarılı oldu ve yönetimi Devrim Komuta Konseyi adı altında askeri bir konsey devraldı. Konsey en başından partilerle çatışmaya girdi ama konseyin kendisinin içindeki anlaşmazlık kademeli olarak ortaya çıktı. Abdunnasır siyasete gizli faaliyetlerde bulunarak başlamıştı. Bu deneyim zaman geçse de kendisini yaşayan kişiden silinmez. Bu yüzden her şeyde bir komplo olduğunu düşünmeye başlar. Komploya ancak yapısı daha güçlü ve sağlam benzer bir komplo ile karşılık verilebileceğine inanır. Cemal Abdunnasır ilk önce Kral Faruk’tan sonra da partilerden ve Müslüman Kardeşlerden kurtuldu. Devrim Komuta Konseyi’ne egemen oldu ve dostu Abdulhekim Amir’i binbaşılıktan tuğgeneral rütbesine yükselttikten sonra genelkurmay başkanı yaptı. Gücünü sınırlamaya çalışan konsey üyelerinden peyderpey kurtuldu. Süveyş Krizi (Mısır’da üçlü düşmanlık olarak biliniyor) ve Süveyş Kanalı’nı millileştirme projesinin başarılı olmasını müteakip Abdunnasır, ülkesinin sınırlarının ötesine geçerek rakipsiz bir Arap lideri oldu. Suriye ile birliğin tesis edilmesi ile de şarkıda geçtiği gibi rüya gerçek, beklentiler de irade oldu. Tunus Devlet Başkanı Habib Burgiba, dünyanın kaynama, dönüşüm ve savaşlardan geçtiği bir dönemde, Tunus’ta bir manda yönetimi kurmuş olan Fransa’da hukuk eğitimi almış sivil birisiydi. Kurduğu Yeni Düstur Partisi’nin gücü ve uluslararası güçler aracılığıyla, Mağrip ve Arap kamuoyunu mobilize ederek politik direniş yolunu seçti. Libya’yı daha sonra da Mısır’ı ziyaret etti. Bir süreliğine orada kaldı. Bütün renkleri ile siyasi güçler ve Mısır’da eğitim gören Kuzey Afrikalı gençlerle bir araya geldi. Fransız kuvvetleri kendisini Tunus’ta tutukladı. Mihver ittifakından Alman kuvvetleri Tunus’a girdiğinde kendisini serbest bıraktı ve kendilerini desteklemesini istediler. Fakat Burgiba, Fransız işgali yerine bir başka işgal olan Alman işgalini tercih etmeyeceğini, ülkesinin her türlü yabancı işgalden kurtulması ve bağımsız olması için mücadele ettiğini söyleyerek reddetti. Eğer Tunus halkının hâlihazırda ülkesini özgürlüğüne kavuşturması mümkün değilse bu durumda en azından demokratik bir devleti temsil ettiği için Fransız mandası altında kalmayı tercih ettiğini belirtti. Burgiba’nın temel davası, iktidara ulaşmak değil ülkesinin bağımsızlığıydı. Yine, Burgiba Abdunnasır’ın aksine gizli eylemleri değil hep açık siyasi eylemleri benimsemişti. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve Fransa’nın siyasi gücünü geri kazanmasının ardından kendisine bağlı Afrika ülkelerinde bağımsızlık hareketleri akımı başladı. Fransız işgaline karşı kendisi ile birlikte mücadele eden bazı Tunuslu tarafların muhalefetine rağmen Burgiba, Bardo Anlaşması hükümlerini gözden geçirmeyi kabul eden Fransız makamları ile müzakere eğilimindeydi. Bağımsızlıktan sonra Habib Burgiba, ustalıklı bir siyasi adım ile o zamanlar ülkeyi yöneten Bey’i iktidardan uzaklaştırmayı başardı. Burgiba, ülkesini yönettiği dönem boyunca “al ve ver” yaklaşımından hiç sapmadı. Mısır ile Suriye arasında birliğin tesis edilmesi, Lübnan’da birliği destekleyen halk hareketi, Irakta Abdulkerim Kasım darbesinden ve özellikle de Asvan Barajı’nı inşa etme savaşını kazanmasından sonra Arap dünyasında Cemal Abdunnasır’ı Arap ulusunun tek lideri olarak kutsama dalgası egemen oldu. Habib Burgiba, Arap birliği projesinin  gerçekçi ve pratik olmadığını düşünüyordu. Arapların tarih boyunca hiçbir zaman tek bir devletleri olmadığını, her bir Arap devletinin kendi ülkesini kalkındırmakla –özellikle de eğitim ve sağlık alanında- ilgilenmesi gerektiğini defalarca dile getirdi. Yine her zaman temel görevlerinin, akıl ve zihinlerle ilgilenmek, insanları yükselmeye teşvik etmek, bölgesel ve kabilevi bileşenlerin (Tunus’ta el-Aruş adı verilen) ötesine geçmek olduğunu yineledi. Yeni bir neslin yaratılmasının temeli olduğu için kadınların özgürleştirilmesi ve eğitilmesi gerektiğini tekrarladı. Onlarla yüzleşme gücüne sahip olmadığımız için büyük güçlerin düşman olarak görülmesine güçlü bir şekilde karşı çıktı. Abdunnasır, medya ve aynı zamanda kültürel güce sahipti. Siyasi ve beşeri ağırlığa haizdi. Dev medya sistemi ile Arap kamuoyunu seferber etmeyi başarmıştı. Tunus’un imkanları ise kısıtlıydı. Ayrıca Burgiba da hiçbir zaman medya ve fikir olarak ülkesinin sınırlarının ötesine geçmeyi amaçlamamıştı. Projesi Tunus ile sınırlıydı. 1965 yılında Burgiba, Kahire’yi ziyaret etti. Cemal Abdunnasır kendisini büyük bir törenle karşıladı. İki lider uzun uzun Filistin meselesini görüştüler. Burgiba Abdunnasır’a Batı Şeria’yı ziyaret edeceğini, “al ve ver” ilkesine dayanan eğilimine dayanarak Filistinlilerden BM’nin Filistin’i bölme kararına yeniden ele almalarını önereceğini iletti. Ancak Burgiba, Batı Şeria’daki Eriha kentinde bir konuşma yaptığında Filistinli kitleler kendisine bozuk yumurta ve domates ile karşılık verdi ve aleyhine sloganlar attı. Mısır basını ona karşı sert bir saldırı başlattı. Burgiba’yı ihanet ve işbirlikçilikle suçladı. Mısır, Burgiba’nın bu tutumuna karşılık vermek için Arap Ligi’ne toplanma çağrısında bulundu. Bu toplantıda Burgiba’nın temsilcisi sayın Tayyib Sahbani, Tunus’un Filistin meselesine yönelik bakış açısını sunduğu uzun bir savunma konuşması yaptı. Bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa en azından elde kalan bölümü de kaçırmamak gerektiğini belirtti. Şimdi Arapların ne alabiliyorlarsa almalarını ve mümkün oldukça gelecekte daha fazlasını talep edebileceklerini ifade etti. Suriye medya organları Burgiba’ya karşı sert bir kampanya yürüttü ve kendisini dinden çıkmış saydı. Burgiba onlara şu alaylı karşılığı verdi: “Yani ben Habib Burgiba kâfirim de Sayın Mişel Aflak şeyhülislam mı?” İki taraf arasında siyaset ve medya alanındaki çatışmanın dozu gittikçe arttı. Bu hassas Arap ve uluslararası aşamada, siyasi diyalog, gerçekliği teşhis etme, mevcut çözümleri önerme, dışlama ve suçlamadan uzakta birleşik bir Arap eylemi mantığı ortadan kalkmıştı. İsrail uluslararası güçlerle ittifakını derinleştirip, ileri teknolojilerle askeri kapasitesini artırırken Araplar, düşmanca sloganların keskinleştirdiği medya savaşları denizinde boğuluyorlardı. Bu dönem geride kaldı. Ancak bugün kendisini hatırlamak ve okumak siyasi aklı, Arapların sorunlarının başında yer alan Filisitin davası hakkında nesnel istişareye odaklanan bir siyasi düşünme metoduna ulaşmak için teşvik edecektir.  Bu durumda, iddialı Nasırcı vizyon ile gerçekçi Burgibacı vizyonu birleştirilebilir mi? Avrupa bizden çok daha kompleksli aşamalardan geçti. Anlaşmazlıkların, etnik, dini ve ideolojik anlaşmazlıkların eşlik ettiği uzun savaşlar yaşadı ama sonunda gerçekçi bir temele dayanan siyasi ve ekonomik bir yapı tesis etmeyi başardı. Coğrafya, dil ve din zihinler üzerinde sonsuz bir etkiye sahiptir ve bunun uzantıları yaşam sürecini de etkiler. Bunların nasıl işlevsel hale getirileceği, kendisinden nasıl yararlanılacağı ise hala varlığını koruyan bir sorudur.

مشاركة :