Arap dünyası ve hoşgörü sorunu

  • 12/20/2018
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

Arap dünyasını kemiren pek çok siyasi, kültürel, toplumsal hastalıklar ve afetler; savaşlara, çatışmalara ve çekişmelere neden olmaktadır.  Detaylara girmeden bu hastalıkların sebeplerini teşhis etmek istediğimizde karşımıza ortak yaşamda başarısızlık, bağnazlık ve ayrımcılık gibi faktörler çıkacaktır. Bunun için insan, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) hoşgörü ve ortak yaşam değerlerini yüceltmeye yönelik girişiminin bir Arap girişimi olmasını ümit ediyor. Çünkü bizim radikalizm, bağnazlık ve savaş ortamında gerileyen bu kültürü ve değerleri yaymaya ve sağlamlaştırmaya ihtiyacımız var. Pek çok küresel endekse göre en az toleransa sahip 20 ülke arasında 8 Arap ülkesiyle 5 İslam ülkesi bulunuyor. Bu sayı, listelere hatta sondan 50 ülke sıralamasına göz attığımızda daha da artacaktır. Arap dünyası, halk oluşumları arasındaki ortak yaşamın başarısız olmasından, hoşgörü değerlerinin, diyalog kültürünün ve ötekini kabul etmenin ivme kaybetmesinden dolayı ağır bir bedel ödedi ve ödemeye de devam ediyor. Lübnan, vatanın ödediği bedele net bir örnektir. Zira Lübnan’da halk oluşumları arasında barışçıl ortak yaşam sağlanamadı. Yine Lübnan’da vatana tabiiyeti her şeyin üzerinde tutan ve din ya da mezhep ayrımcılığını reddeden vatandaşlık kimliği oluşturulamadı. Elbette bu konuda Lübnan, yalnız değil. Bugün bizim önümüzde Irak, Suriye, Sudan, Libya ve Yemen örnekleri duruyor. Siyasi değerlendirmelere ya da dış müdahalelere bakılmaksızın bu ülkelere isabet eden hastalık; ortak yaşam ve hoşgörü kültürünü pekiştirmenin başarısızlığından, ötekinin kabul edilmemesinden, mezhepsel ve etnik ayrımcılıktan vazgeçilmemesinden kaynaklanmaktadır. BAE,  Şeyh Zayid bin Sultan’ın pekiştirip iç ve dış politikasının parametreleri arasına yerleştirdiği ilkeleri sağlamlaştırma çerçevesinde birkaç gün önce 2019 yılının hoşgörü yılı olacağını açıkladı. Bu bağlamda devlet, 2016 yılında dünyada ilk Hoşgörü Bakanlığı’nın kurulduğunu deklare ederek ayrımcılık ve nefretle mücadele etmek için kanun çıkardı. Yine BAE; radikalizm ve bağnazcılıkla mücadeleyi ve ötekiyle diyaloğu pekiştirmeyi hedefleyen merkezler kurmasının yanı sıra Ulusal Hoşgörü Programı, Uluslararası Hoşgörü Enstitüsü, Muhammed bin Raşid Hoşgörü Ödülü ve Kurumların Hoşgörü Sorumluluk Programı gibi halklar ve dinler arasında diyaloğu pekiştirmek için birtakım girişimler başlattı. 200’den fazla millete kucak açan ve istikrarın, iç güvenliğin, yeni nesiller yetiştirmenin ve dış dünyaya açılmanın dayanağı olarak ortak yaşam ve hoşgörü kavramlarını pekiştirmeyi amaçlayan bir ülkede bu girişimler boş yere yapılmıyor. BAE’nin bu yöntem üzerine önümüzdeki yıllarda adımlar atmaya devam edeceğini öngörüyorum. Zira insan, bu yöntemin Arap dünyasının farklı bölgelerine uzanmasını da ümit ediyor. Özellikle göçmenlere karşı düşmanlığı yayan ve Müslümanlara karşı nefret besleyen platformların, popülist akımların ve ırkçı hareketlerin yükselişe geçmesiyle birlikte aslında bugün hoşgörüyü ve ortak yaşamı pekiştirmek, tüm dünyayı ilgilendiren bir konudur.  İnternetin klasik anlayışın sınırlarını yerle bir ettiği küreselleşme çağında açılımın ivme kaybettiğine, göçmenlere karşı duvar inşa etmeye çağıran söylemlerin çoğalmasına ve sınırda kayıt işlemlerinin artmasına şahit olmamız dikkat çekici bir durumdur. Bu akımlar, göçmenlerin işgaline ve Batı’nın kimliğini değiştirmeye çalışan Müslümanlara yönelik endişeyi ve propagandaları yaymak için interneti ve sosyal paylaşım araçlarını kullandı. Bu çerçevede son yıllarda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, internetin ve sosyal paylaşım araçlarının yeni neslin yaşamı üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurmaya başladı. Öyle ki bu etkiler, bazen açılım yerine soyutlanmışlığa ve kapalılığa yol açarak insanlar arasındaki iletişimi zayıflatıyor ve farklı gruplar arasında bir tür soyut adalar oluşturuyor. Yine Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, internetteki yalan haberlerin etkisini, milliyetçi, popülist ve ırkçı söylemin yükselişini,  göçle ilgili tartışmayı ve bunların yeni nesil üzerindeki yansımalarını, yeni neslin düşünme ve olaylara bakış şeklini de görmezden gelmedi. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü; okulların, öğretmenlerin ve eğitim programlarının açılım, hoşgörü ve ortak yaşam kavramlarını pekiştirmeleri suretiyle bağnazlığa, cehalete, ayrımcılığa ve nefrete karşı koymak için önemli bir rol oynadıklarını düşünüyor. Bunun için örgüt, her 3 yılda bir gerçekleştirilen dünya eğitim sıralamasında ülkelerin sırasının belirlendiği sınav sisteminde bu yıldan itibaren bazı değişiklikler yapmaya karar verdi. Matematik ve okuma testlerinin sonuçlarına göre ülkeleri değerlendirmek için önceden takip edilen sistem yerine katılımcı ülkelerin öğrencilerine yalan haberlere karşı nasıl hareket edileceği, ırkçılık ve ayrımcılık meseleleri, göç ve ortak yaşam hakkında sorular sorulacak. Bu yıl uygulanan yeni testin sonuçları, 2019 yılında yayınlanacak olup katılımcı ülkelerin eğitim sıralamasını gösterecek. Yeni standartlar, insan onuruna saygıyı ve çeşitliliği göz önünde bulunduracak. Aynı şekilde kültürel, etnik ve dini çeşitliliğe sahip toplumlarda uyumlu yaşamın önemini değerlendirmeye gereksinim duyulmaktadır. Geçmişlerine ve tabiiyetlerine bakılmaksızın farklı kültürlere ve insana anlayış ve saygı göstermenin önemini ortaya koymaya ihtiyaç var.   Dünya, dini ve etnik farklılıklardan dolayı birçok şiddete şahit oldu. Bu da yeni nesillere hoşgörünün ve ötekiyle birlikte yaşamın önemini öğretmenin gerekli olduğunu gösteriyor. “Yaşamı zenginleştiren esas bir unsur olarak bakılması gereken çeşitlilik, evrenin kuralıdır” anlayışı hakikat olarak kabul edilmelidir. Irk, renk ve inanç farklılıkları, insanlar arasında ayrımcılık yapılmasını haklı göstermez. Bunun için Birleşmiş Milletlerin; kapalılığın tehlikelerine karşı farkındalığı artırmak, ülkeler ve toplumlar arasında önemli insani değerler olduğundan dolayı birlikte yaşamı ve hoşgörüyü hatırlatmak amacıyla her yıl 16 Kasım’ı “Hoşgörü Günü” olarak belirlemesi anlamlı bir davranıştır. Fakat elbette biz, insanların her yıl kutlayıp sonra da unuttuğu hoşgörü gününden daha fazlasına ihtiyaç duyuyoruz. Arap dünyası, diğerlerine nazaran buna daha çok gereksinim duymaktadır.

مشاركة :